Şu servet meselesi, yeniden

Şu servet meselesi, yeniden

Servet, servetin elde edilişi ve kullanılışı konusunda ne düşündüğüm oldukça nettir. Dah

PKK’ya Rusya koruması
İstanbul'da atlı polislerin nefes kesen eğitimi
التوازن الاقتصادي يعود للسوق التركية بأرقام متسارعة

Servet, servetin elde edilişi ve kullanılışı konusunda ne düşündüğüm oldukça nettir. Dahası, bu netliğe hangi saiklerle ulaştığım da nettir. İnandığım din servete de, servetin elde edilişine de, servetin kullanımına da müdahildir.

Konuyla ilgili yazma ihtiyacı duyduğum her seferinde yineliyorum bunu: Serveti elde ederken gereken helal daire onu harcarken de aynıyla geçerlidir. Anamalcılık, tekelcilik, faiz, tefe, rant, israf, gösteriş ve benzeri şeyler serveti elde ederken de haramdır, kullanırken de…

Geçenlerde mülteci kardeşim yazmıştı da pek hoşuma gitmişti: “Zekâtını veriyor diye malının 40’ta 39’undan sorumlu olmadığını düşünen adamlar var.” Elhak doğru. Zekât, asgari ölçüleri olan bir farzdır ve fakat malın kullanımını belirleyen tek ilke değildir.

Şurada anlaşalım. İlkelerden bahsediyor olmak, tek tek her dindara fakirliği, zarureti, garibanlığı layık görmemiz sonucunu doğurmaz. İlkeden bahsetmek, ortada açık bir delil, bir gösterge yokken zengin her dindarın zenginliğini gayrimeşru yollardan elde edip onu gayrimeşru şekilde kullandığını düşünmemizi gerektirmez.

İslam, servete düşman değildir. Onu nasıl kullanacağımızı tarif eder.

Niçin ediyorum bunca lafı? Şundan. Son zamanlarda, bir ucunda pislik FETÖ’cü trollerin olduğunu bildiğim berbat bir sosyal medya kampanyası yürütülüyor. Dindarların zenginliği ve bu zenginliğin kullanımı ile ilgili berbat bir kampanya.

Öncelikle şudur: Şeriat polisi, ahlak zabıtası falan olmadığımıza göre ilkeleri konuşmakla yetinmeye mecburuz. Fert fert insanların servetlerini nasıl kullandıkları bizi zerrece alakadar etmez. Tecessüs, kebair günahlardandır. Kriminal durumlar hariç (sözgelimi uyuşturucu ya da yolsuzlukla elde edildiğini bildiğimiz servetler) ancak ilkeleri ve sosyolojik durumu konuşabiliriz.

Sonra şudur: Son yirmi yılda oluşan yeni orta-üst sınıf elbette servetin kullanımına dair çeşitli yanlışlar, türlü görgüsüzlükler yapmıştır. Bu da normaldir, zira servet görgüsüzlükle gelir genellikle. Ardından bir görgü oluşturur. Kaldı ki bazen de oluşmaz bir türlü o görgü. Misal, Jennifer Lopez konserine 300 bin lira bayılma görgüsüzlüğünü 100 yıldır zengin aileler yaptı geçtiğimiz yaz.

Sonra da şudur: Zenginliğin “gösterilmesi” tüm dünya için ciddi bir soruna dönüşmüş durumdadır. Mahremiyetin yitimi, bu noktada oldukça zorlayıcı bir durumdur.

Fakat şu var. Çok ortalama bir mekânda, sözgelimi sadece kadınların gittiği bir kına eğlencesinde kendi aralarında eğlenen kadınların fotoğrafları ve/veya videoları üzerinden koparılmak istenen fırtına ne servetle ne de başka bir şeyle ilgilidir. Bu dümdüz, “bir sosyolojik kesime karşı nefret pompalama” çabasıdır.

Son örnek üzerinden gideyim. Adı sanı belli olmayan bir sosyal medya trolü, nerede olduğunu bilmediğimiz, kime ait olduğunu anlamadığımız bir villa fotoğrafı koyup şöyle yazdı: “Tesettürlü bacımız Masterchef Güzide Mertcan İstanbul’da 7 milyon liracık lüks bir villada yaşıyormuş.”

Buna verilecek en hafif tepki şudur: “Sana ne ulan!”

Niçin “sana ne” biliyor musunuz? Bunun bin tane cevabı var ama ben birini vereyim: Çünkü gerçekten sana ne!

Geçenlerde bebeğinin kına törenini şatafatla yapan bir kızı konuşup durduk. Gerçekten görgüsüzce bir törendi ama bundan bize ne? Misal dün de Ekrem İmamoğlu’nu benzer şatafatla oluşturulmuş bir masada görmedik mi? Görgüsüzlük dünyanın her yerinde ve her insanı için görgüsüzlüktür en nihayet. Konuşulacaksa da o insanın görgüsüzlüğü üzerinden konuşulabilir en fazla ki buna da genellikle gerek yoktur. Koca koca genellemeler yapmanın kime ne faydası var?

Bu kampanyalara lütfen itibar etmeyelim. İnsanları servetlerini “meşru yollarla” kazanıp meşru yollarla harcamalarına teşvik edelim. Yapacağımız, yapabileceğimiz, yapmamız gereken budur. Toplumun tam ortasına konulmak istenen o bombaları ise “sana ne” tepkisiyle bertaraf edelim. İmamoğlu’nun şarabı da ilgilendirmez bizi günün sonunda, instagram fenomeninin altın varakları da.

Bizi ilgilendiren “kendi güzel oyunumuzu” oynayarak yaşamak ve oyunun nasıl güzel yaşanabileceği anlatmaya çabalamaktır. Ötesi beyhudedir.