Suriye’de birilerinin sadece çıkarları var, Türkiye’ninse derdi

Suriye’de birilerinin sadece çıkarları var, Türkiye’ninse derdi

Suriye’de yaşanan her gelişmenin birinci derecede etkilediği ilk ülke Türkiye. Sekiz yılı aşkın s&u

Başkentte Şanlıurfa rüzgarı
Ekim devrimi
International community hails Geneva talks on Syria

Suriye’de yaşanan her gelişmenin birinci derecede etkilediği ilk ülke Türkiye. Sekiz yılı aşkın süredir devam etmekte olan bu sorunda bizzat kendi askeri varlığıyla veya vekalet verdiği güçlerle müdahil olan ülkelerden Türkiye dışında hiç biri kendi izlediği siyasetlerin insani sorunlarıyla bile yüzleşmiyor. Kendi ürettikleri insani sorunları çözme konusunda hiç biri elini taşın altına bile koymuyor. Herkes sadece sorun üretiyor, var olan sorunların daha da derinleşmesine yol açıyor.

Rusya’nın Suriye’de sadece çıkarları vardır, burada onun güvenliğini tehdit eden veya buradaki herhangi bir nüfus hareketliliğinden kendi topraklarına ulaşan bir insan bile olmuyor. Ama Rusya rejimle işbirliği içinde ülkeyi vatandaşları için yaşanamaz hale getiren bütün süreçlerde birinci derecede bir aktör. Uluslararası meşruiyetini Esad rejiminin kendisini davet etmiş olmasından alıyor.

İran’ın ileri sürdüğü gerekçe Siyonizme karşı bir direniş hattını müdafaa. Ama bu müdafaa esnasında siyonizmin daha da fazla tahkim olmasını sağlamaktan başka bir şey yapmazken yine rejimin kendi vatandaşları için Suriye’yi yaşanmaz hale getiren uygulamaların destekçisi hatta bizzat uygulayıcısı oluyor. O da uluslararası meşruiyetini aslında hiçbir ahlaki meşruiyeti kalmamış olan katliamcı Esad’ın onu davet etmiş olmasından alıyor.

ABD ise başta insanlık suçu işlemiş olan Esad’ın devrilmesi ve Suriye halkının kendi topraklarında özgür ve insanca yaşayabileceği bir ortamın oluşturulması gibi güçlü bir uluslararası ittifaka dayanan ahlaki bir gerekçeyle geldiyse de, kısa sürede gelme gerekçesini unutup başka bir gerekçeye sığındı. Bu gerekçe DEAŞ tehdidiydi. 5000 bin mil öteden DEAŞ ABD’yi nasıl tehdit edebilirdi? Ve bu tehditten dolayı ABD sınırlarına kaç Suriyeli mülteci dayandı şimdiye kadar?

Bilakis ABD DAEŞ tehdidiyle baş edeyim, örgütü yerleştiği yerlerden sökeyim derken orada yaşayan sivil halkı da söktü, şehirlerini yaktı yıktı ve yaşanmaz hale getirdi. Teröristten çok sivil halk öldürdü. Burada yaşayamayacak hale gelen sivil halk başta Türkiye’nin olmak üzere Lübnan, Ürdün ve bir kapı bulanlar Avrupa’nın yolunu tuttu. ABD’nin terörle mücadele gerekçesine katılsak bile bu mücadelesinin sorun çözmekten ziyade daha fazla sorun ürettiği açıkça görülüyor. Üstelik ABD ürettiği hiçbir sorunun sorumluluğunu da üstlenmiyor.

Şimdi DAEŞ’e karşı yardımını aldı diye korumaya çalıştığı PYD güçlerine tahsis ettiği alanda insan hakkı ihlallerinin en büyüğü yapıldı, yapılıyor. Esad’ın tehcir ettiğinden daha fazla Arap ve Kürt bizzat kendi desteklediği PYD militanlarınca yapıldı. Türkiye’yi yapmakta olduğu operasyon dolayısıyla insan hakkı ve sivillere zarar endişesini ifade etmesi tam bir yüzsüzlük örneği.

Türkiye başka ülkelere benzemez. Suriye halkı da oradaki Kürt halkı da Türkiye’nin canından bir parçadır. Onlar Türkiye’nin çıkarının değil derdinin bir parçasıdır.

Türkiye’nin daha önce yapmış olduğu Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarındaki uygulamaları ortada. Bırakın Rusya, İran ve Esad rejiminin yaptıklarını, ABD’nin Rakka ve diğer bölgelerde yaptıklarıyla karşılaştırılamaz bile. Kurtarılan bölgelerde hayat kaldığı yerden daha da canlanarak devam ediyor.

Aah, keşke gerçekten ABD Suriye’deki sivil ölümlerini, insan hakkı ihlallerini dert ediyor olsa. Bu bizi sadece sevindirirdi ve emin olun bütün yapmış olduklarına rağmen bu hassasiyetine sadece saygı duyardık. Ama, bunu ifade ederken gerçekleri çarpıtıyor olması bu hassasiyetin sadece tutarsızca ve müsrifçe kullanılıyor olduğunu gösteriyor.

Kısaca Rusya, ABD ve İran, Suriye’deki varlıklarının ürettiği hiçbir sorunun sorumluluğunu üstlenmiyorlar. Aksine onların ürettiği sorunlar birinci derecede Türkiye olmak üzere başkalarına yükleniyor.

Suriye’de kendilerini ilgilendiren sadece çıkarları var. Türkiye’nin ise derdi var, Suriye’de yaşanan her gelişmeden doğrudan etkileniyor. Şu ana kadar Suriye’de hiç doğrudan müdahil olmadığı halde ortaya çıkan sorunların sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmadı.

Buna mukabil bu durumun sürdürülemez olduğu düşüncesinden hareketle Suriye’de kalıcı, sürdürülebilir çözüm arayışları içinde oldu. Baştan itibaren Suriye içinde uluslararası himayede bir güvenlik bölgesi oluşturmayı savundu. Bu, en azından rejimin zulmünden kaçanların Suriye içinde sığınacakları bir alan olacaktı ve sorunların başka ülkelere daha fazla taşınmasını önlemiş olacaktı.

Türkiye Suriye’de bir çıkar peşinde değil, açgözlü çıkar kavgalarının ürettiği sorunları çözme peşinde. Bütün Suriye halkının kendi ülkesinde rahatlıkla yaşayabileceği koşulları oluşturmak için somut çözüm öneren tek ülke. Önerdiği çözümler kabul görmüyor, çünkü kimse çözüm peşinde değil. Çözümsüzlüğün devam etmesinin Suriye halkına maliyeti ne olursa olsun, kimsenin umurunda değil. Ama Türkiye’nin umurunda, çünkü Suriye yandığında Türkiye’nin canı yanıyor.