Taha Kılınç: Etkiye tepki

Taha Kılınç: Etkiye tepki

Imre Nagy, 7 Haziran 1896’da, bugünkü Macaristan’ın güneybatısındaki Kaposvar kasabasında çift&c

Irak'ın Necef kentinde göstericiler İran Başkonsoluğunu ateşe verdi…
Ancient baths unearthed in Turkey's Mersin province
7 killed as storms batter Spain, Portugal, France

Imre Nagy, 7 Haziran 1896’da, bugünkü Macaristan’ın güneybatısındaki Kaposvar kasabasında çiftçi bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ordusu saflarında savaşa çağrılan Nagy, 1916 yazında Galiçya’da ayağından yaralandı, ardından Rus ordusuna esir düştü. Ruslar, tedavisini yaptıkları Nagy’yi Sibirya’daki toplama kampına sürgün ettiler. Bu, onun hayatı boyunca yürüyeceği ideolojik yolun da başlangıcıydı: Kampta Marksistlerle tanışan Nagy, daha sonra 1917’de Rusya’da iktidara gelen Bolşeviklerin safına katılarak Rus Komünist Partisi’ne intisap etti. 1921’de, o tarihte resmen yasaklı olan Macar Komünist Partisi’nin yeniden kuruluş çalışmalarına katılmak üzere, ülkesine gönderildi.

1930’da Sovyetler Birliği’ne giderek Moskova’ya yerleşen Imre Nagy, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar burada kaldı. 1933-41 arasında Sovyet gizli polisinin ajanı olarak çalışan Nagy’nin ispiyonlarıyla, çok sayıda yakın arkadaşı hapse girdi, bazıları da idam edildi. Komünist ideolojiye sadakatle bağlılığından dolayı, savaştan sonra döndüğü Macaristan’da hükümette bakanlık yaptı. Özellikle 1945-46’daki içişleri bakanlığı sırasında, “Almanca konuşan” on binlerce Macar’ın tutuklanması ve Sovyetler’deki çalışma kamplarına sürgün edilmesinde birinci derecede rol oynadı. 1953’ten itibaren, rejimin halka yönelik vahşi uygulamaları hafifletmesi gerektiğine karar veren Nagy, Komünist Parti içinde rahatsızlıklara neden oldu; iki yıl sonra da partiden ihraç edildi. Bu süreçte, çok sayıda parti üyesi de kendisiyle birlikteydi.

23 Ekim 1956’da öğrencilerin protestolarıyla başlayan ve yakın tarihe “Macar Devrimi” adıyla geçen Sovyet karşıtı halk ayaklanmasında, Imre Nagy ve arkadaşları da aktif şekilde yer alıyordu. Sovyetler’in baskıcı yönetiminden usanan halk kitleleri, Nagy’nin şahsında “devrim” için doğal bir lider bulmuşlardı. Hızla gelişen olayların sonucunda, reformist Komünistler bir gün içinde Budapeşte ve diğer şehirlerde kontrolü ele aldılar, Nagy de başbakanlığa getirildi. Bunun üzerine, Sovyetler Birliği, 4 Kasım’da kapsamlı bir askerî harekata girişerek Macaristan’ı işgale başladı. Görevden uzaklaştırılan Imre Nagy, Yugoslavya’nın Budapeşte’deki büyükelçilik binasına sığındı. 22 Kasım’da tutuklanmayacağı garantisi verilerek elçilikten çıkmaya ikna edilen Nagy, Sovyetler tarafından tutuklandı ve Romanya’ya sürgün edildi. Uzun süre kendisinden haber alınamayan Nagy, 16 Haziran 1958’de Sovyet yönetimince idam edildi.

Macaristan’da yaşananlar ve Sovyetler’in ülkeyi işgali, bütün dünyadaki Komünistler tarafından yakından takip edilmişti. Komünistliğinde şüphe olmayan Nagy’nin yine Komünistlerin müdahalesiyle devrilmesi, Sovyetler’i kayıtsız-şartsız destekleyenler arasında ciddi tartışmalar ve ayrışmalar doğurdu. Çeşitli ülkelerde çok sayıda önemli isim Komünist Parti saflarından ayrılırken, ideolojik kafa karışıklığı yeni partilerin ve fraksiyonların da ortaya çıkmasına yol açtı. 1956 olayları ve sonrasında aynı minvalde gerçekleşen 1968 Prag olayları, bugün hâlâ tartışma konusu olmaya devam ediyor. Komünizmi din gibi benimseyenlerin gözünde, yaşananlar “karşı devrim”. Biraz daha gözünü açabilenler, “Kötü örnekler, iyi örneklikleri gölgelemesin. Budapeşte ve Prag, istisnaydı” diyor. “İyi örneklikler nelerdi?” sorusunun cevabı ise, pek de ikna edici olmayan kem-kümlerden ibaret. “Belki özgürlük yoktu, ama fakirlik de yoktu” cümlesini de eski cesaretleriyle kuramıyorlar, zira Sovyetler Birliği’nin etki alanındaki ülkelerde sıradan halkın kavuşabildiği yaşam kalitesiyle ilgili epey olumsuz tanıklık birikmiş durumda.

Komünistlerin kâhir ekseriyeti itiraf edemese de, şahit oldukları şey, aslında kurdukları imkânsız ütopyanın çöküşüydü. Macaristan’da Sovyet tankları altında ezilen binlerce insanla birlikte, Komünizmin vaatleri de ölüyordu. Parlak söylemlerin ve ateşli nutukların aksine, halkın payına yine (ve hep) darbe, katliam ve acı düşüyordu.

Tarihin tekerrür hızı, insanı bazen şaşırtıyor:

İran’ın Ortadoğu’daki konumu ve 1979’dan günümüze takip ettiği siyaset söz konusu olduğunda, soğukkanlı ve nesnel değerlendirmeler yapmak yerine iddialı ütopik cümleler kuranlar, tam da bütün açık olumsuzluklara rağmen Sovyetler Birliği’ni her şeyiyle temize çıkaran Komünistleri andırıyor. Sovyetler’in çeşitli ülkelerde uygulamaya koyduğu vahşi yönetimlerin Amerikan müdahalelerine zemin hazırladığı gerçeğiyle de, günümüz Ortadoğu’sunda hâlâ karşılaşıyoruz. Etkiye tepki, insanlık tarihi kadar eski bir sosyal gerçeklik.