Taha Kılınç: Neden Libya?

İstanbul Fatih Camii’ne bir daha yolunuz düştüğünde, iç mekâna girerken, cenaze namazlarını

Freni boşalan TIR'dan atlayarak kurtuldu: Kayalıklara çarparak durdu
Günlerdir beklenen sağanak yağış tüm yurdu etkisi altına aldı
Mummified lion cubs feature in huge ancient Egypt find

İstanbul Fatih Camii’ne bir daha yolunuz düştüğünde, iç mekâna girerken, cenaze namazlarının kılındığı avluya bakan kapıların ikincisini kullanınız. Kıbleye yakın kapıyı değil de, diğerini yani. Hanımların namaz kıldığı bölümün önündeki içme suyu sebilinden hemen sağa, kıble yönüne doğru dönünüz. Ardından bakışlarınızı, sağınızda yükselen kalın sütunun, üstteki mermer kısmına doğru gezdiriniz. Tam orada, Arapça ve Türkçe olarak yazılmış iki kitâbenin, mermere gömülerek yerleştirilmiş olduğunu göreceksiniz. Arapça ibare, Hz. Peygamber’in İstanbul’un fethiyle ilgili ünlü hadisidir: “Kustantîniyye elbette fetholunacaktır. Onun emîri ne güzel bir emir, o ordu da ne güzel bir ordudur!” Türkçe cümleler ise şunlardır: “Ağustos 1956 yılında kardeş ve dost Türkiyayı ziyaret eden Libya Kıralı Mohammed İdris Elsenusi Hazretleri tarafından Fatih Cami Şerifine armağan edilmiştir.” [İmla bozukluklarını düzeltmedim.]

Sahabeden Ebû Eyyûb el Ensârî adına inşa edilen Eyüp Sultan Camii’ne de mutlaka sıklıkla gidersiniz. Bir dahakine, şadırvan tarafındaki kapıdan iç avluya girdiğinizde, hemen sağ tarafınıza bakınız. Kapının yanında, duvarda yine mermer bir kitâbe göreceksiniz. En üstte Libya Krallığı’nın resmî armasını taşıyan Arapça kitâbe, Hz. Ebû Eyyûb’un hal tercemesini ihtiva ediyor. Metin, ünlü İslâm tarihçisi İzzeddîn İbnu’l-Esîr el Cezerî’nin “Usdu’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe” adlı eserinden alıntılanmış. Ve altında Türkçe bir not: “Bu Kitabe, Libya Kralı I. İdris El-Senusi hazretleri tarafından EYYÛB Sultan hazretlerinin türbesine hediye edilmiştir. 1957” [Yine imla korunarak.] Kitâbenin Arapça kısmı, nefis bir hatla yazılmış. Ki, imza sahibine bakınca, bu sürpriz de değil: Hâmid Aytaç.

1956 ve 1957’de İstanbul’daki iki sembol camiye iki önemli hatıra bırakan Libya Kralı İdris es-Senûsî, tahta çıktığı 1951’den, Muammer Kaddafi ve arkadaşları tarafından devrildiği 1969’a kadar Türkiye ile oldukça sıkı münasebetler içindeydi. Talihin ve tarihin bir cilvesi olarak, Kral İdris, darbe sırasında Bursa’da, Çekirge Kaplıcaları’nda romatizma tedavisi görüyordu. Ülkesine bir daha dönemeyen İdris, Yunanistan üzerinden Mısır’a geçti, 25 Mayıs 1983’te Kahire’deki vefatının ardından, Medîne-i Münevvere’de, Bakî Kabristanı’na defnedildi.

Muammer Kaddafi’nin liderliğindeki “Hür Subaylar”, Kral İdris’i devirirken, İngiltere’nin Libya üzerinde gittikçe artan baskısını gerekçe olarak kullanmıştı. Gerçekten de, İngilizlerin desteğiyle tahta oturan Kral, iktidarı boyunca ülkesinin İngiltere’nin nüfuzu altına girmesine seyirci kalmıştı. Libya petrolünü sınırsızca ve arsızca sömüren İngiltere, İdris’in naif karakterini ustalıkla kullanmış, böylece 1 Eylül 1969 darbesine giden yol açılmıştı.

“Libya’yı yabancıların etkisinden kurtarmak” sloganıyla yönetimi ele alan Muammer Kaddafi ise, 42 yıllık uzun iktidarı boyunca sabit ve istikrarlı bir çizgi izlememiş, sloganik bir üslupla “anti emperyalist” bir duruş sergilerken, İtalya başta olmak üzere Batılı ülkelere Libya’nın kapılarını açmıştı. İlginçtir, İngiltere ve Fransa bile, Kaddafi (ve ailesi) ile derin ilişkiler kurmuş, hatta Kaddafi, Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin 2007’deki seçim kampanyasını finanse etmişti. Kaddafi’nin yine 2008’in eylülünde Libya’da kabul ettiği dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ı hediyeye boğduğu ve kendisine “Küçük siyah Afrikalı kadınım” dediği biliniyor. Ezbere Kaddafi övgülerinde ısrarla gözden kaçırılan bir başka husus da, 1996’da dönemin Türkiye Başbakanı Necmettin Erbakan’a yönelik hakaretâmiz tavrı ve haddi aşan saygısızlıkları. Gerçi Kaddafi’yi tanıyan hiç kimsenin şaşırmayacağı bir haldi bu.

Öyle veya böyle, Libya’nın Türkiye’ye yakınlığı ve iki ülke arasında kurulan tarihsel bağlar, günlük siyasetin ucuz salvoları içinde kaybolmayı hak etmeyecek kadar derin ve köklü. Bu bağlamda, Libya’nın başkenti Trablus’taki meşru hükümetin, kalabalık bir koalisyon (ABD, Rusya, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri vd.) tarafından desteklenen Halife Hafter’in azgınlığına karşı Türkiye’ye yaptığı yardım çağrısına icabet edilmesi, hem tarihî hem de mantıkî bir sorumluluk.

“Neden Libya?” sorusunun, iki ülke arasındaki münasebetleri aşan bir cevabı da var:

Ortadoğu coğrafyasında, sahada bilfiil bulunmazsanız ve “caydırıcı güç” olarak denklemdeki yerinizi kararlı biçimde almazsanız, müzakere masasında da kendinize yer bulamazsınız. Sahaya inmek risklidir, doğru. Ama risk almadan da herhangi bir neticeye ulaşmak imkânsızdır.