Taha Kılınç: Sakin yıllar

Kuşaklardır Bağdat’ta kumaş ticaretiyle meşgul bir aileye mensup olan Şeyh Muhammed Ârif Cumeylî, d&ou

Mexico rejects US 'interference' on drug cartels
Yanaktan ’makas almak’ tazminat sebebi: İşçiye güzel haber…
At least 200 injured in police clashes with protesters in Spain

Kuşaklardır Bağdat’ta kumaş ticaretiyle meşgul bir aileye mensup olan Şeyh Muhammed Ârif Cumeylî, dört oğlunu yanına alıp hatıra fotoğrafı çektirdiğinde, sene 1938’di. Irak’ın Enbar bölgesinden Bağdat’a yerleşen Cumeyle aşiretinin üyelerinden Şeyh Muhammed Ârif, kumaş ticareti ve terziliğin yanında, İslâmî ilimlerle de meşgul olmuş, kendi çevresinde “âlim” sıfatıyla tanınan bir isim haline gelmişti. Cumeylî’lerin tek şöhreti ticaretteki dürüstlükleri ve dindarlıkları değildi. O dönemde Irak’ta bütün ağırlığıyla hissedilen İngiliz nüfûzuna karşı direnişleriyle de bilinen insanlardı. Hatta aşiretten bazı isimler, 1920’lerin başında İngilizlerle çatışırken canlarını vermişti. Bağdat’ın merkezindeki bir stüdyoda oğullarıyla poz veren Şeyh Muhammed Ârif, kâğıda basılı fotoğrafı eline aldığında gurur ve şükrü aynı anda hissetmişti. O sırada, askerî okulda okuyan oğullarından ikisinin arka arkaya Irak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağını elbette tahmin bile edemezdi.

Fotoğrafta babalarının iki yanında duran Abdusselâm ve Abdurrahman, “Ortadoğu, bir sürprizler coğrafyasıdır” deyişini haklı çıkarırcasına, Irak yakın tarihinde kritik roller oynadılar:

14 Temmuz 1958’de, Irak’ta İngilizler tarafından 1921’de tesis edilen Hâşimî monarşisi kanlı bir darbeyle devrildiğinde, Abdusselâm ve Abdurrahman Ârif kardeşler de “Hür Subaylar” cuntasının içindeydi. Cumeylî ailesinde bir gelenek haline gelen İngiliz karşıtlığı, artık fiiliyata dönüşecek güçlü bir kanal bulmuştu kendisine. Darbeden sonra cumhuriyetin ilânıyla birlikte, cuntanın lideri Abdulkerîm Kâsım başbakanlık görevini üstlenirken, Abdusselâm Ârif de içişleri bakanlığını devraldı. Kâsım ve Ârif arasında kısa süre içinde patlak veren güç savaşı, 1963’te Kâsım’ın devrilmesiyle ve kurşuna dizilmesiyle sonuçlandı. Ordudaki Baas Partisi mensubu subayların düzenlediği darbeden sonra, Abdusselâm Ârif, Irak cumhurbaşkanlığına getirildi. Bu görevde üç yıl kalan Ârif, 13 Nisan 1966’da şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybedince, Baasçılar, onun beş yaş büyük ağabeyi Abdurrahman’ı cumhurbaşkanlığına atadılar.

Pek bilinmez: Abdurrahman Ârif’in 1968’de yine Baas tarafından azledilinceye kadar yalnızca iki yıl süren cumhurbaşkanlığı, Irak yakın tarihinin en huzurlu ve sakin dönemidir. Özellikle güvenlik, iç siyaset ve ekonomi alanlarında, Irak, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından bu yana böylesine istikrarlı bir zaman dilimine şahitlik etmemiştir.

Ilımlı ve uyumlu kişiliğiyle tanınan Abdurrahman Ârif, Arap ve İslâm ülkeleriyle ilişkileri düzelterek işe başladı. Irak’ı yeniden sözü dinlenen ve dikkate alınan bir ülke haline getiren Ârif, ülke içinde de siyasî partileri özgürleştirdi, binlerce politik tutukluyu serbest bıraktı, basın-yayın alanındaki kısıtlamaları kaldırdı. Rakipleri bile, onun gösterdiği samimiyet karşısında teslim olmak durumunda kaldılar. Ârif, Kuzey Irak bölgesini bizzat ziyaret de ederek, Mustafa Barzânî ile görüştü, bunu yapan ilk Iraklı yönetici olarak akıllarda kaldı. Kendisi Sünnî olmasına rağmen Iraklı Şiîlere yönelik sıcak ilgisi ve ülkedeki diğer dinî azınlıklarla kurduğu yakın bağlar, Ârif’in toplumun her kesimi tarafından sevilmesine ve benimsenmesine yol açtı.

Abdurrahman Ârif’in iç siyasette attığı bu radikal adımlar, Baas Partisi içinde rahatsızlığa neden oldu. Kendisine biraz “sabreden” subaylar, nihayet 17 Temmuz 1968’de cumhurbaşkanlığı sarayını kuşatarak istifasını istediler. Darbeye uykusunda yakalanan Ârif, kendisinin ve ailesinin can güvenliğinin sağlanması karşılığında istifaya razı oldu ve İstanbul’a sürgüne gönderildi. Yaklaşık 15 yıllık Türkiye ikametinin ardından ülkesine geri döndü ve siyasetten tamamen uzak bir hayat sürdü. ABD’nin 2003’teki Irak işgaliyle birlikte Ürdün’e iltica eden Ârif, 1958’de Bağdat’taki kuzenlerinin devrilmesine yardımcı olduğu Kral Hüseyin’in himayesi altında bulunduğu Amman’da, 24 Ağustos 2007’de öldüğünde 91 yaşındaydı.

Abdurrahman Ârif, sadece Irak yakın tarihinin en sakin iki yılına imzasını atmakla kalmadı, aynı zamanda “yatağında ölmeyi başaran” nadir Iraklı yöneticilerden biri olarak da kayıtlara geçti.

Dün (13 Aralık), Saddam Hüseyin’in Amerikan askerleri tarafından yakalanmasının 16’ncı yıldönümüydü. Saddam’ın fırtınalı hayatını bu vesileyle bir kez daha gözlerimin önünden geçirirken, Irak tarihinin sıra dışı ismi Abdurrahman Ârif’i de anmadan edemedim. Saddam’a ezbere ve abartılı övgüler düzenlerin, Abdurrahman Ârif örneği üzerine de biraz kafa yormasına vesile olur ümidiyle…