Taha Kılınç: Sürpriz yok

Taha Kılınç: Sürpriz yok

Barış Pınarı Harekâtı’nın başlangıcından bu yana yakın ve uzak çevrelerden gelen

Turkey to boycott Nobel prize ceremony over denial of Bosnian genocide
4 قتلى في إطلاق نار بحفل “هالويين” في كاليفورنيا الأمريكية
العفو الدولية: “208 قتلى على الأقل” حصيلة قمع الاحتجاجات في إيران

Barış Pınarı Harekâtı’nın başlangıcından bu yana yakın ve uzak çevrelerden gelen çeşitli tepki ve reaksiyonlar arasında, bizi şaşırtan tek bir tanesi bile yok. Herkes, içinde ne varsa ve nerde duruyorsa, dışarıya onu yansıttı. Yine de, kimlerle aşık attığımızı hatırlama adına, genel bir toparlama yapalım:

Geçtiğimiz cumartesi günü “acil” koduyla Kahire’de toplanan Arap Birliği ülkelerinin temsilcileri, yayımladıkları deklarasyonla “Türkiye’nin saldırganlığını” kınadı. Birliğin Genel Sekreteri -Mısır eski Dışişleri Bakanı- Ahmed Ebul Geyt, Türkiye’nin “bir Arap ülkesinin toprağını işgal ettiğini ve bağımsızlığına saldırı düzenlediğini” vurguladı. 2011’de üyeliği askıya alınan Suriye’nin yeniden birliğe kabul edilmesi çağrıları arasında kabul edilen kınama tasarısına, yalnızca Katar ve Somali itiraz şerhi düştü. Şimdiye kadar hiçbir konuda sadra şifa bir çözüm sunamayan Arap Birliği, konu “Türkiye’nin saldırganlığı” olunca elini çabuk tuttu. Arap Birliği’nin Arap halklarının gerçek düşüncelerini temsil etmediği gerçeği bir yana, söz konusu toplantının Mısır ve Suudi Arabistan’ın bastırmasıyla düzenlendiğini de kayda geçirmek gerek.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve İsrail yönetiminden çeşitli isimler, değişen tonlarda yaptıkları açıklamalarla Türkiye’yi kınama yarışından geri kalmadı. Kasıtlı olarak “Kürtlere saldırı” temasının öne çıkarıldığı açıklamalarda, Suriye’deki İran etkisi adeta unutulmuş, Suriye topraklarının savunulmasına girişilmişti.

İran, Barış Pınarı Harekâtı’nı açıktan ve ağır ifadelerle mahkûm eden bir diğer ülke oldu. Geçtiğimiz cuma günü ülkenin çeşitli şehirlerinde hutbelerin konusu, “Türkiye’nin saldırganlığı” idi. Tahran Cuma İmamı Ahmed Hatemî “Türkiye’nin bu girişimi, bağımsız bir devlete saldırıdır. İran devletinin yaklaşımı, saldırıların hemen durdurulması ve Türkiye’nin Suriye topraklarından bir an önce çekilmesi yönündedir” derken, Tebriz Cuma İmamı Muhammedali Âli-Haşim “Türkiye’den, sağduyuyla Suriye’nin sınırlarına ve egemenliğine saygı duymasını istiyoruz” ifadelerini kullandı. Reşt Cuma İmamı Resul Felahati, harekâtı “Türkler hâlâ Osmanlı devletini ihya etme rüyasında, ancak Moğolvârî saldırıların dönemi geçmiştir” sözleriyle eleştirirken, Kerec Cuma İmamı Muhammed Mehdî Huseyni “Türkler, Osmanlı İmparatorluğu rüyasıyla ABD zemininde oynamaktır” yorumunda bulundu. Simnan Cuma İmamı Muhammed Şahçırâği ise “Suriye halkı kendi ülkelerini yeniden inşa etmekle uğraşırken, Türkiye bu ülkeye saldırarak halkı rahatsız ediyor” dedi. (Derleme, İran Araştırmaları Merkezi’ne ait.)

İran’da, cuma imamları bizzat Dinî Lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından tayin edilir ve yorumları da Hamaney’in resmî görüşü mesabesindedir. Böyle kritik bir zamanda İran’ın büyük şehirlerinden yükselen bu sesler, İran’ın Türkiye’ye bakışının da özeti mahiyetindedir. Bu bağlamda İran Meclis Başkanı Ali Larijani ve eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın önceden planlanmış Türkiye ziyaretlerini iptal ettikleri de hatırlanmalı. Bu tavırlar da, resmî bakışın mütemmim cüzleridir.

İran’dan gelen tepkiler, bu düzeyde de kalmadı. Türk mallarına boykot çağrılarından Tahran’daki elçiliğimizin duvarına yazılan çirkin yazılara, İran çapında düzenlenen Türkiye’yi protesto gösterilerinden atılan sloganlardaki galiz ifadelere, Barış Pınarı Harekâtı’na yönelik topyekûn bir karşı çıkış gözlendi. İran cephesinden gelen en çirkin tepkilerden biri ise, deneyimli diplomat ve ülkesinin eski nükleer baş müzakerecisi Hüseyin Musevian’ın sosyal medya paylaşımıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2003’te Bayrampaşa Şehir Parkı’nda attan düştüğü anların videosunu paylaşan Musevian, Türkiye ile açıktan alay etti. Hiçbir Türk diplomat, İranlı yetkililere karşı böyle bir seviyesizliğe imza atmadı ve atmaz da.

Batılı ülkelerin sözümona silah ambargolarını ve barış çağrılarını zikretmeye bile hacet yok. Kuracağımız bütün cümleler “ikiyüzlülük”, “samimiyetsizlik”, “nefret” gibi kelimeleri içerecektir ve hepsi de doğru olacaktır. İslâm beldelerinin alt üst edilmesine seslerini çıkarmayan, Mısır’da darbeye alkış tutan, Libya’da iç savaşı körükleyen, Yemen’de Suudi Arabistan ve İran’a ayrı ayrı alan açan Batılı ülkelerin Türkiye’yi herhangi bir şekilde eleştirmeye elbette hakları yok.

Tüm bu tablodan çıkan sonuç şu:

Yalnızız. Güçlü ve kendi kararlarını kendi alan bir Türkiye’yi kimse istemiyor. Suretâ bize dost görünen büyük devletler bile. Herkesin beklediği: Yörüngelerinden çıkmayan ve sürekli sözlerini geçirebildikleri bir Türkiye. Barış Pınarı Harekâtı, bu yönden, maskeleri düşüren bir sürece de işaret ediyor.