Türban PKK’dan daha tehlikeli?

Türban PKK’dan daha tehlikeli?

25 Kasım ‘Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ nedeniyle kadın cinayetleri, taciz, te

مقاتلات إسرائيلية تشن غارات على مواقع لـ'حماس' في غزة
Turkey determined to shed light on death of White Helmets founder
Brazil's Bolsonaro says he may discuss metals tariffs with Trump

25 Kasım ‘Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ nedeniyle kadın cinayetleri, taciz, tecavüz kamuoyunda konuşulacak ve tartışılacak. Türbanlı kadınlara yapılan şiddet ve aşağılama da şüphesiz tartışmalarda önemli bir yer alacak. Türkiye’de 28 Şubat darbesini gerçekleştiren CUNTA, türbanı merkeze alarak “İrtica PKK’dan tehlikelidir, aşırı dinci akımlar Türkiye’nin 1’inci sorunu haline gelmiştir. İrtica MGSB ve MASK’ta 1 numaralı iç tehdit olarak kabul edilmiştir” açıklamasıyla ülkemizde milli birlik ve beraberliği bozacak toplumsal kutuplaşmaların önünü açacak dış destekli bir dayatmayı topluma enjekte etmiştir. Kendini medeniyet ve gelişmişliğin merkezi olarak gören Avrupa’nın demokrasi ve insan haklarının kaynağı olduğu iddiası koca bir yalandır. Zira Avrupa’nın pek dile getirilmeyen karanlık bir tarihi var. Orta Çağ’da Katolik kilisesi tarafından kurulan ve Avrupa’da terör uygulayan engizisyon mahkemeleri Hristiyan olmayan herkesin korkulu rüyası haline gelmişti. Avrupa engizisyon terörünü günümüzde örtülü olarak devam ettiriyor. Avrupa’nın PKK/PYD terörünü desteklemesi, Avrupa Adalet Divanı’nın 2016 yılında bir işyerinin “dini ve ideolojik tarafsızlık ilkesi gereği” kadın çalışanlarına başörtüsü yasağı uygulayabileceğine yönelik kararı kamu başta olmak üzere tüm özel işyerlerinde de uygulanıyor olması bu tezin açık delillerini oluşturuyor. Anlayacağınız global 28 Şubat Avrupa’daki tüm Müslümanların giyim kuşam ve inanç özgürlüğünü tehdit etmeye devam ediyor. 28 Şubat 1997 yılında hegemonik küresel güç ABD-NATO ve İsrail tarafından pilot bölge olarak seçilen Türkiye’de başarılı olamamıştı. Üstelik Türkiye’de polis ve asker başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve özel işyerlerinde türban tamamen serbest bırakılmıştı. Bu durum ABD ve Batı’yı özellikle tedirgin ediyordu. Bu nedenle Türkiye’de zaman zaman medya başta olmak üzere devletin içine sızan etki ve nüfuz ajanları da kullanılmak suretiyle 28 Şubat’ın hortlatılmasına yönelik teşebbüsler veya girişimler yapılabiliyordu. Geçmişte özellikle türban sorunu yaratılarak Türkiye’nin içini kaşıma, tahrik, toplumda ve devlet kurumları arasında laik-antilaik-kutuplaşması yaratacak psikolojik harp faaliyetleri ile birlik ve beraberliğimizi bozma çabaları kısmen de olsa başarılı olabiliyordu. Günümüzde de sistematik bir şekilde türban ve başörtülü hanımlara karşı saldırıların devam etmesi istihbarat ve güvenlik bürokrasisi tarafından adım adım izleniyordur kanaatimce. Zira bizler genelde türban taktığı için fiziki şiddet ve saldırıya uğrayan ve medyaya yansıyan olayları bilebiliyoruz. Ancak türban taktığı için sözlü hakarete uğrayan, aşağılanan tehdit edilen hanımların büyük bir kısmının da güvenlik kuvvetlerine çeşitli nedenlerle başvurmadıkları da bir gerçek. Bu nedenle türban taktığı için mağdur edilen tüm kadınların güvenlik güçlerine müracaat etmeleriyle ilgili tüm tedbirleri alırken bu suçu işleyenleri de caydıracak tedbirleri gerek kanuni gerekse idari olarak almak mecburiyetindeyiz.

İstanbul Karaköy ve Beşiktaş’taki türbanlı kadınlara yönelik saldırıların bilinçli en azından ideolojik olması kuvvetle muhtemeldir. Eğer eylemi gerçekleştiren kişi veya kişilerin provokasyon amacıyla bu saldırıyı gerçekleştirdikleri anlaşılırsa ve bu tür örneklerin çoğalması durumunda, toplumu germe ayrıştırma ve kutuplaşma görevi üstlenen bu kişilerin derhal enterne edilmesi elzemdir. İstanbul Karaköy’de başörtülü kızlara saldıran Gıda Mühendisi Semahat Y’nin saldırı anında dini değerlere doğrudan hakaret ettiği anlaşılıyor. Bazı köşe yazılarında saldırıyı gerçekleştiren kişi için şizofren, Atatürkçü gibi değerlendirmeler yapılıyor. Bu tür tespitler bizi yalnızca yanlışa veya eylemciyi koruyor algısına götürür. Zira işin içinde provokatörler varsa Türkiye’de 28 Şubat’ı hortlatmak isteyen bir operasyonla karşı karşıya olduğumuz aşikardır.