Eğitim dünyası bugünlerde pek de mutlu dersek doğru söylemiş olmayız. Aslında Cumhurbaşkanlı
Eğitim dünyası bugünlerde pek de mutlu dersek doğru söylemiş olmayız. Aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin ilk kabinesi açıklandığında sayın Cumhurbaşkanının adını zikrettiği sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk son elli yılın belki de en yüksek toplumsal mutabakatı ile kabul görmüştü. Uzun süre sayın Selçuk’a destek üst düzeyde devam etti. Ama son zamanlarda kulak verdiğim eğitim camiasından bu desteğin eski seviyelerde olmadığını söylemem abartı olmaz. Oysa sayın bakan göreve başladığında ağzından çıkan her cümle eğitim camiasında büyük heyecan yaratıyordu. Hatta eğitim camiası sayın bakana ciddi bir kredi de açmıştı. Ama sonra bu destek yerini hafif hafif karamsarlığa bırakmaya başladı.
Peki neden; öncelikle sayın bakanın eğitim anlamındaki birikimine ve deneyimine büyük saygı duyduğumu belirteyim. Önünde büyük sorunlar var ama bu sorunların çözümünde sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere çok büyük bir desteğinin de olduğu bir gerçektir. Sayın bakanın bu dönemde temel bir yaklaşım hatası var. O da kararlarını alırken tüm bileşenleri mutlu etmeye çalışması diğer deyişle kimseyi mutsuz etmemeye çalışmasıdır. Bu keskin ve sürdürülebilir karar almasını önlüyor. Örneğin SBS dediğimiz sistemde ortaya çıkan “herkesin çocuğunu Anadolu lisesinde okutma” talebine öğrenci ve veliler mutsuz etmemek için ilginç şekilde Anadolu liseleri binalarını tıka basa doldurarak çözüm buldu. Bu da hem okulları boğdu hem de yöneltme dediğimiz süreci temelden sarstı. Oysa okulların kontenjanlarını değiştirmek yerine palyatif olmayan gerçekçi çözümler üretebilirdi. Örneğin; 2023 Vizyon belgesi ve devamında 2020 lise sisteminin değişimi ile ilgili hedefler büyük destek ve kabul gördü. Ancak hazırlıklar ya yapılamıyor ya da yapılıyorsa bile eğitim camiasına bilgi aktarılmadığı için bu projelerin yürümediği yönünde algı oluşmuş durumda.
Bunların hepsi bir yana benim sayın bakana olan inancım ve güvenim ilk günkü gibi devam ediyor. Ama kendisi bizi dinler mi dinlemez mi o kendilerinin tasarrufudur. Ben kendilerine birkaç öneride bulunmak istiyorum. Sayın bakanım Türkiye’de eğitimin temel sorunun sınavlar ve onların yarattığı sorunlar olduğunu biliyorsunuz. Sınavların varlık amacını ve değiştirme yönündeki iradenizi biliyorum ama daha yüksek sesle ifade etmelisiniz. İki ana yönlendirme sınavı olan öğrencilerin ve okulların yaşamını altüst eden iki sınav, biri SBS, diğeri YKS’dir. Biz ülke olarak ortaokulları SBS’ye, liseleri üniversite sınavlarına kurban etmiş durumdayız. Sizin de mantık olarak karşı olduğunuz bu iki sınavın eğitim sisteminde oluşturduğu yıkım her geçen gün büyüyor. Kendimize sormalıyız “SBS dediğimiz ucubeyi 10-15 okul için yapamıyor muyuz?” Peki yapmasak, bu 10-15 okul öğrencisini kendi seçse. Kalan bütün okulları Anadolu lisesi ve çok programlı lise adı altında toplayıp herkesi evine en yakın okula yerleştirsek olmaz mı? Böylece kendi dünyamızda yarattığımız ama gerçekte olmayan liseler arası farkları kaldırmış ve okullar arası eşitlik ve daha da önemlisi homojen okuldan heterojen okula geçmiş oluruz. Milyonlarca 13-14 yaşındaki çocuğu kazanamayacağı ve kazansa da anlamsız bir sınava sokmamış oluruz. Yerine de onlara daha güzel beceriler kazandırmış olmaz mıyız?
İkincisi YKS ve onun sonucu merkezi yerleştirme sistemi, bakın YÖK çırpınıyor üniversitelere kalite getirmeye çalışıyor. Ama nafile çünkü liselerden gelen öğrencileri yeteneklerine ve eğitilmeleri gereken alana göre seçemeyen garabet bir sistemimiz var. Kimin “reklamcı” olacağına yetenekleri değil “boşluk doldurma” sistemi karar veriyor. Bu da liselerde gençlerin yeni beceriler öğrenmelerine yerine oturup gece gündüz test çözümlerine sebep oluyor. Böylece tüm liseler maalesef dershaneye dönüşmüş oluyor. Burada dünyanın her yerine baktığınızda bir sürü sistem bulacaksınız. Biz bu konuda size ülkemizde liseleri kurtaracak çözümleri anlatmaya ve ülke için çalışmaya hazırız. Ama 2019’a göre 2,5 milyon gencin önünde beklediği üniversitelerden son beş yılda 1,1 milyon gencin kayıt sildirmesinin tek sebebi üniversitelerde doğru alana doğru adamın seçilememesidir.
Bu ülke hepimizin ve bu ülkenin geleceği petrol değil eğitimdir. Eğitimi ekmek ve gelecek olarak görüyoruz. Artık ülkemiz için daha radikal, daha büyük değişimler zamanıdır. Size olan inancımız ve desteğimiz tamdır. Ancak bekleyecek zamanımızda maalesef yoktur. Tüm dünyanın “geleceği” planladığı bu zamanda bizim hızlı bir şekilde “bugüne” yetişip “geleceğe” koşmamız gerekiyor. Son söz olarak eklemeliyim bu yıl ortaokullardan geçen yıla göre 600 bin fazla öğrenci mezun olacak bu sorunu tüm paydaşları katarak konuşmamız gerekiyor geç olmadan.