Türkçe Kaynakları Yok Ama yaratmayla ve İcat etmeyle Desteklenmektedir

Türkçe Kaynakları Yok Ama yaratmayla ve İcat etmeyle Desteklenmektedir

Bir memleketteki kamplaşma şayet ölenlerin arkasından yapılması âdet olan iyi temennilerde de farklılaşmaya kadar uzanmışsa, ortada bir tuhaflık ve to

‘Why are we the guinea pig?’: Climate change project divides a Miami Beach neighborhood
Bermuda Üçgeni hakkında korkunç ve gerçek hikayeler
Türkiye, AB parlamentosunun Guaido hareketini kınadı, Venezuela’da iç savaşa yol açabileceğini söyledi

Bir memleketteki kamplaşma şayet ölenlerin arkasından yapılması âdet olan iyi temennilerde de farklılaşmaya kadar uzanmışsa, ortada bir tuhaflık ve toplumda ciddî bir bölünme var demektir.

Türkiye’de son senelerde maalesef bunu da yaşıyoruz…

Önemli işler yapmış, millete büyük faydaları dokunmuş, yahut hiçbirşey yapmamış olsa bile her nasılsa şöhret elde etmiş adamcağızın veya kadıncağızın biri vefat ediyor; o kişi memleketin aydın, demokrat, özgürlükçü, entel, dantel vesair takımının gözünde kıymet teşkil ediyorsa ardından yapılan konuşmalarda ve yayınlanan yazılarda “Işıklar içinde uyusun” bazen de “yatsın” diye bir ifade kullanılıyor.

“Işıklar içinde yatsın” sözü mevtânın ardından asırlardır söylediğimiz “Nûr içinde yatsın” temennisinin bugünkü “entel” karşılığı oluyor ve rahmetli muhafazakâr veya dindar çevrenin hürmet gösterdiği bir zât ise bu defa alışılımış ifade, yani “Nûr içinde yatsın” sözü telâffuz ediliyor.

Yaşı ellinin üzerinde olanlar hatırlayacaklardır: 12 Eylül’den önce, memleketin ideolojik bakımdan tamamen ikiye ayrıldığı günlerde sık sık işitilen “BİR” ve “DER” ibâreleri vardı. Dernek, sendika yahut sivil toplum kuruluşu solcu, devrimci vesaire ise isminin sonunda “DER” bulunur ama şayet sağcı ise “BİR” alırdı. Meselâ mensuplarını devrimci öğretmenlerin teşkil ettiği “Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği”ne “TÖB-DER”, “Ülkücü Öğretim Üyeleri ve Öğretmenler Derneği”ne de “ÜLKÜ-BİR” denirdi.

Bu ayırım sadece öğretmenlerin kurdukları derneklerde vesairede değil, mühendislikten tıbba kadar bütün meslekî kuruluşlarda ve ideolojik örgütlerde de mevcuttu: Solcu ise “…DER”, sağsı ise “…BİR” idi!

Bugün “nûr” kelimesinin sanki turşusu mu çıktı da onun yerine bu kavramı karşılamaya hiçbir şekilde kifayet etmeyen “ışık” sözü kullanılıyor ve “Nûr içinde yatsın” yerine “Işıklar içinde uyusun” gibisinden tuhaf ve zorlama bir söz ediliyor, bilmiyorum…

Bir tarafta “ölü”, diğer tarafta da sıradan ampul mü, projektör mü, yoksa sahne lâmbası mı, ne olduğu belli olmayan bir “ışık” var…

Böyle bir şıngırtılı aydınlıkta mevtâ nasıl uyuyabilir?

“Işıklar içinde yatsın” sözü güzel bir talepten ziyade rahmetlinin son uykusunda bile soldan sağa, sağdan sola dönüp durmasını ama o pırıl pırıl, şangır şungur ışık huzmeleri altında huzur içerisinde asla uyuyamamasını temenni eden bir beddua gibidir!

Bahis burada toplumla beraber lisanın da bölünmesinden açılmışken, dildeki tuhaflaşmaya birkaç örnek daha vereyim:

GERÇEKLEŞTİRİP BİLMEMNE YAPMAK!

Türkçe’ye son senelerde tatsız, tuhaf ve lüzumsuz iki fiil ilâve edildi: Biri “gerçekleştirmek”, diğeri de aslında vârolan ama şimdi hemen her kelimenin sonuna ilâvesi âdet olan “yapmak” sözleri…

“Cumhurbaşkanı falanca ülkeye bir ziyaret gerçekleştirdi” veya “Filânca devlet başkanı ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi” garabetini haberlerde hemen her gün görüyor, okuyorsunuz…

“Cumhurbaşkanı falanca ülkeyi ziyaret etti” ve “Filânca devlet başkanı ile telefonla görüştü” demek varken, yani meramın düzgün bir Türkçe ile ifadesi mümkün iken işin içine “gerçekleştirmek” misâli kakafonik bir ifadeyi bulaştırmak neyin nesidir ki?

Genellikle cins isimlerden sonra yardımcı fiil olarak kullanılan ve isim ile beraber mürekkep fiil haline gelen “yapmak” sözünün yeni kullanımı da öyle… “Bitirmek” artık yok, yerini “final yapmak” aldı; “girmek” yahut “çıkmak” unutuldu, şimdi “giriş yapmak”, “çıkış yapmak” hâkim ama “okuma yapmak” diye bütün bunlardan beter bir âfet var!

Adam tez hazırlıyor, kitap yazıyor veya vereceği konferansa çalışıyor ve size göğsünü gere gere “Okuma yapıyorum” diyor! “Okuyorum” demek artık ayıp, hattâ unutulmak üzere ve hernedense okunmuyor, araştırılmıyor ama “okuma yapılıyor”…

“Okumak” gibi bizatihî fiil olan kelimenin sonuna yeniden bir fiil ilave edilip, yani “yapmak” takılıp sözün “okuma yapmak” haline gelmesi, çok yakında “uyuma yapmak”, “yazma yapmak”, “dinlenme yapmak”, “gitme yapmak” ve hattâ abdeshanede “bilmemne yapmak” ifadelerini duyacağımızın müjdecisidir!