Türklerle Kürtler, Müslümanlık’ta buluştular, kardeş oldular. Ve tarihi birlikte yazdılar. Birlikte, omu
Türklerle Kürtler, Müslümanlık’ta buluştular, kardeş oldular. Ve tarihi birlikte yazdılar.
Birlikte, omuz omuza, İslâm’ın bayraktarlığını yapma, hakikat sancağını yere düşürmeme yolculuğuna çıktılar ve tarihin akışını değiştirdiler.
Sadece İslâm tarihinin değil, dünya tarihinin kaderi de buna göre şekillendi.
Tarihte pek az kavmin kaderi bu kadar kesişmiştir! Ve pek az kavim, bütün düşmanları çatlatacak bu kadar muazzam ve muazzez kardeşlik örnekleri sergileyebilmiştir!
İslâm’ın nimetini ve kıymetini bilelim.
MALAZGİRT RUHU: KARDEŞLİK UFKU
Bizimkisi, hakikaten bütün bir tarihe, bin yıllık zaman dilimine yayılan benzersiz, örnek alınacak bir kardeşlik hikâyesidir. Bu kardeşlik, elbette ki, büyük tarihî hâdiseler üzerine bina edilmiştir.
İlk büyük hâdise, Malazgirt Zaferi’dir. Tarihi sadece ırk eksenli okumanın yol açacağı hasarlara en güzel örneklerden biri, “Türklerin Anadolu’ya girişinin başlangıcı” olarak sunulan Malazgirt Zaferi’dir. Malazgirt, bir ırkın değil, bir ümmetin topyekûn gerçekleştirdiği muazzez bir zaferdir.
Malazgirt, Türklerin Anadolu’ya girişlerinin başlangıç tarihi değildir (zira Türkler, Anadolu’ya çok daha önceleri gelmişlerdi); Anadolu’nun kapılarını nihâî olarak İslâm’a açtıkları tarihî bir süreçtir.
Malazgirt’i Malazgirt yapan ruh, gelmekte olan Haçlı tehlikesine karşı bütün Müslüman kavimlerin önce kardeşlikte güçlü, sarsılmaz bağlar tesis etmeleridir.
Malazgirt, dünya tarihinin yönünü ve yörüngesini şekillendirmesi bakımından bir dönüm noktasıdır: İşte bundan sondadır ki, İslâm’ın insanı aziz kılan mesajını önce Anadolu’ya, Bizans’a, sonra da Balkanlar’a, Avrupa’nın içlerine kadar yayılabilmesi mümkün olabilmiştir.
Hülâsatü’l-beyân: Müşterek İslâm ruhu, Türkleri de, Kürtleri de, Arapları da diri tuttu, kenetledi, Malazgirt’te tarihin akışını değiştirecek bir ruh atılımına imkân verdi.
İSLÂM’IN SAVUNMA HATTINI TÜRKLERLE KÜRTLER ÇİZDİLER VE MABEDİ ÇİĞNETMEDİLER!
erle Kürtler, tarih boyunca İslâm’ın savunma hattını çizdiler, sınırda beklediler, mabedi çiğnetmediler: Mabedi yani hakikatlerini, haysiyetlerini ve kardeşliklerini büyüttüler, gözleri gibi muhafaza ettiler.
Türklerle Kürtlerin tarihin dönüm noktalarında karşı karşıya kaldıkları büyük imtihanları alınlarının akıyla verdiklerine tarih şahittir, bu topraklar şahittir, bu ülkenin bizi birbirimize etle tırnak gibi kaynaştıran Müslüman sosyolojisi ve Müslüman antropolojisi şahittir.
İlk büyük tarihî imtihanımız, Haçlı saldırılarının püskürtmemize imkân tanıyan Malazgirt’te İslâm’ın Hakikat Bayrağı yere düşmesin diye sergilediğimiz kardeşlik, kefereye karşı omuz omuza verdiğimiz hayat-memat savaşıydı. Malazgirt zaferle sonuçlanmasaydı, Anadolu’nun İslâmlaşması çok gecikecek, daha da önemlisi gelmekte olan Haçlı saldırılarını nasıl püskürtebileceğimizi gösterebilecek ruh ve model ortaya çıkmayacaktı.
Malazgirt’te de Haçlı saldırıları sırasında da Kürtler ve Türkler olarak omuz omuza vermemiz, birincisi, buradan Haçlıları defetmemizi; ikincisi, biz Haçlılarla ve Moğollarla boğuşurken bizimle savaşan Şia fitnesini yok etmemizi; üçüncüsü de, bu zorlu mücadelelerden sonra tesis edilecek İslâm dünyasının tek çatı altında toparlanma atılımını gerçekleştirmemizi mümkün kıldı.
İşte burada ortaya koyduğumuz kardeşlik ruhu ve kader birlikteliği şuuru, daha sonraki kritik tarihî süreçlerde nasıl hareket etmemiz gerektiğini gösteren muazzam bir model oldu.
Bu modelin Yavuz döneminde de, yüzyıl önce bu topraklardaki varlığımızı nice zorluklara rağmen koruyabilmemiz sürecinde de anasır-ı İslâm’ın iki ayrılmaz, koparılamaz sütunu olarak işletildiğini ve bizim dimdik ayakta durmamızı sağladığını hatırlamak bile gereksiz.
TÜRKLERLE KÜRTLERİN GELECEĞİMİZİ BELİRLEYECEK TARİHÎ İMTİHANI: BİRBİRLERİNE OMUZ MU VURACAKLAR, OMUZ MU VERECEKLER
Kürtler ve Türkler şimdi yeni bir tarihî imtihanla karşı karşıyalar bir asırdır: Birbirlerine omuz mu vuracaklar, omuz mu verecekler, sorusu geleceğimizi belirleyecek hayatî sorudur: Yalnızca bizim geleceğimizi değil, bölgenin geleceğini de, emperyalistlerin bölgedeki geleceklerini de.
Bu soru, bizi başka bir hayatî soruya götürüyor: Türklerin de, Kürtlerin de geleceği nerededir? İslâm’da mıdır, Batılıların zihnen ve fiilen uydusu olmakta mı?
Türkler, bir asırdır yaşanan Jakoben / tepeden dayatılan laiklik projesiyle İslâm’dan kopmanın eşiğine geldiler! Direndiler ama tehlike geçmiş değil henüz; aksine yeni, ürpertici boyutlar kazandı!
Bu süreci Kürtler de yaşadılar, yaşıyorlar: Kürt Kemalizmi ve Jakobenizmi, Kürtlere Kürtleri İslâm’dan uzaklaştıracak bir proje dayatıyor Leninist-Stalinist Amerikan destekli “makinalı tüfeğiyle”!
Hülâsâtü’l-hülâsâ: Türkler ve Kürtler olarak tarihî bir imtihandan geçiyoruz…
Allah, emperyalistlerin, laik ideolojilerin prangasından, zihnî sömürgecilik biçimlerinden kurtarsın bizi.
Ve şaşırtmasın!