Yeni bir dünya savaşı riski mi?

Yeni bir dünya savaşı riski mi?

Milli Savunma Bakanı Akar NATO’nun 70. kuruluş yıldönümü liderler zirvesi öncesinde Eurenews’te yay

Fallout from Trump's trade wars felt by economies around the world
US-China trade friction sends European shares lower
Turkey bought S400s to use them, not to put them aside, head of…

Milli Savunma Bakanı Akar NATO’nun 70. kuruluş yıldönümü liderler zirvesi öncesinde Eurenews’te yayınlanan makalesinde NATO ve müttefiklerinin Türkiye’yi terörle mücadelesinde yalnız bıraktığını diplomatik bir dille açıklamıştı. Aslında ABD(Pentagon)-NATO –İsrail üçlüsü PKK/YPG,FETÖ ve DEAŞ terör örgütleri ile işbirliği içinde hedefe aldıkları ülkelerde siyasi istikrarsızlık ve KAOS yaratma peşindeydiler. Türkiye NATO’ya 1952 yılında katılmıştı. Bu konjonktürde komünist Sovyetler Birliği tehdidine karşı NATO’ya katıldığı aşikar gözükse de yağmurdan kaçarken doluya yakalandığı da açık bir duruma işaret ediyor. Zira Türkiye NATO ittifakı içinde yer aldıktan sonra NATO’nun yani Amerika’nın en doğu ucunda Sovyetler tehdidine karşı kullanılan sınır bekçisi veya başarılı veya başarısız darbelerle anılan bir ülke konumunda kalmıştı. Ne hazin ki Türkiye’nin darbeler ile anılmasına neden olan bu tehdit Sovyetler Birliği’nden gelmemiş, NATO İttifakı içindeki müttefik ülkelerden gelmişti. Bir senaryoya göre 1990’da Varşova Paktı’nın çöküşü ve devamında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası NATO’nun içi boşaltılmış ve ABD’nin güdümüne sokulmuştu. NATO, bugün ABD’nin işgal ve sömürü politikalarının ve hegemonik gücünün temeli ve bekçisi durumundaydı. Bu durumun asıl nedeni 1990 sonrası NATO’nun kuruluş amaçlarından saparak terör örgütlerine verdiği açık ve örtülü destek ile yakından ilgiliydi.

NATO başından itibaren hiçbir şekilde bir savunma paktı olmadı. ABD’nin hegemonyasını kurmak ve üstünlüğünü göstermenin bir aracı oldu. NATO’nun 70. yılı nedeniyle Almanya’da yapılan bir çalıştayda NATO’nun artık bir güvenlik sorunu olduğu yönünde karar alınması isabetli olmuştur. Türkiye’ye karşı iyi ve kötü polisi oynayan ABD ve NATO Türkiye için açık bir tehdittir. Zira, ABD ve NATO stratejik olarak uzun zamandan bu yana Türkiye’yi tehdit olarak algılıyor. ABD’nin yüzyıllık KAOS planlarında güçlü bir Türkiye’ye yer yok. Suriye, Irak, İran ve Türkiye bölünecek ülkeler listesinin başında yer alıyor. Bu durum ABD’nin çeşitli yıllarda hazırladığı haritalarda deşifre ediliyor. 2018 yılında ‘Donanma Taktikleri ve Deniz Harekatı’ kitabında, Yunanistan’ın Güney Kıbrıs’a taktik balistik füzeler yerleştirme kararı alması yüzünden Türkiye ve ABD arasında Ege Denizi’nde çıkan savaş canlandırılıyor. Bu kitabın önemi ABD donanması için strateji ve taktik geliştiren Amerika Denizcilik Enstitüsü tarafından desteklenmiş olması sanırım. Bazı Rus uzmanlara göre bu kitabın yayınlanma tarihi tesadüfü değil. Kitabın 2018’de, yani 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin Rus hava savunma sistemi S-400 alma kararı gibi olayların ardından ve ABD’nin F-35 ve Patriot hamleleri sonrasında çıkması açıkça Türkiye’ye bir gözdağı olduğu belirtiliyor. Ayrıca ABD’nin Ortadoğu’da barış istemediğinin en önemli kanıtı bu kitap olarak değerlendiriliyor. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Ekim 2019 yılının ilk haftasında İtalya, eski Yugoslav cumhuriyetleri Karadağ ile Makedonya’yı ve Yunanistan’ı kapsayan altı günlük turundan ortaya çıkan sonuç ABD’nin ve Avrupa’nın saldırgan dış politikası, Balkanlar ve Ortadoğu üzerine büyük güç çatışmasının bir dünya savaşı tetikleme riskini yoğunlaştırıyor olmasıdır. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İtalya’yı, eski Yugoslav cumhuriyetleri Karadağ ile Makedonya’yı ve Yunanistan’ı kapsayan altı günlük turundan ortaya çıkan budur. Pompeo’nun ziyaretinin merkezinde, İran’a, Rusya’ya ve Çin’e yönelik aralıksız suçlamalar ve Yunanistan’la bu ülkelerin yanısıra Amerika’nın görünüşte NATO müttefiki olan Türkiye’yi hedef alan bir askeri anlaşma imzalanması vardı. Pompeo’nun Atina’da yaptığı asparagas açıklamalar irdelendiğinde, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te suikasta uğramasından sonra bu tür Balkan çatışmalarının I. Dünya Savaşı’nın çıkmasını nasıl tetiklediğini hatırlamamak mümkün değildir. Yeni küresel bir çatışma hazırlıkları hız kazanıyor.