Birkaç tane dost ülke dışında, uluslararası camianın Barış Pınarı Harekâtı konusun
Birkaç tane dost ülke dışında, uluslararası camianın Barış Pınarı Harekâtı konusunda Türkiye’nin karşısında olduğuna şüphesi olan yoktur herhâlde…
Dün Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasındaki tarihi serzeniş, kulaklara küpe olacak içerikteydi.
İran, Türkiye’ye askerlerini çekme çağrısında bulundu… AB, operasyonun barış sürecini ve IŞİD ile mücadeleyi sekteye uğratacağını söyledi. Almanya, Finlandiya, Fransa, İngiltere, Norveç, İtalya, Çekya, İspanya, Belçika Türkiye’ye silah satışını durduracağız, dediler… Rusya’nın YPG ile anlaştığı iddia edildi… ABD’nin yaptırımları malumunuz… Fransa’nın, maç sonrası Mehmetçiklere selam gönderen futbolculara tepkisi ortada…
Bu ülkelerde destek, anlayış, adalet, hakkaniyet ara ki bulasın… Ülkemiz, yalnızca Suriye’deki IŞİD ve PKK/YPG terörüne karşı savaşmıyor… Bir de yedi düvelin karalamasına karşı koymaya çalışıyor…
Barış Pınarı Harekâtı’nı, bu yönüyle Kıbrıs Barış Harekâtı’na benzetmek hiç de yanlış olmayacaktır… Orada da yalnız bırakılmıştık… Bugün herhangi bir aklı evvel çıkıp “Keşke Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yapmasaydık” diyebilir mi?
Yıllar sonra, terör koridorunu durdurup, mültecileri ülkelerine güvenle göndermiş olmamızın ne kadar hayırlı olduğunu söyleyecekler. Ancak bugün bize yokuş yapan yedi düvelin yanında PKK tezlerini savunanlar hâlâ mebzul miktarda mevcut…
Suriye’deki teröristlere karşı girişilen operasyon gereksizmiş…
Bu kriz kamu diplomasisiyle çözülebilirmiş; ancak, Türkiye kendini ifade edemiyor iletişimini yönetemiyormuş…
Algı yönetimini gerektiği gibi yapamıyormuş…
Hayatta büyük ya da küçük hiçbir sorumluluk almamış, kendilerine bir ülke vatandaşlarının canı, malı, geleceği emanet edilmemiş bu cenah, tabiri amiyaneyle “Fıstıklı’dan top atışı yaparak” tarafını belli ediyor…
Oysa, bilmiyorlar ki, devletlerden devletlere doğru çalışan diplomasiden farklı olarak, devletlerin diğer ülkelerin halklarına doğru çalışan kamu diplomasisi, önemli ve etkili bir iletişim yolu olmakla beraber her işte olduğu gibi zamanlamaya bağlı olarak işlev görür. İş harekâta gelip dayandıktan sonra kamu diplomasisi yürütme çabaları çok da fazla işe yaramaz. Girse girse devreye Algılama Yönetimi girebilir. Kara propagandaya karşı tek ısı kalkanı budur.
Yıllarca o alanda yürütülen iletişim faaliyetlerini ‘algı operasyonu’ diye aşağılamış olanlar; iş algı operasyonunu bizzat uygulamaya gelince apışıp kalabiliyorlar.
Devlet elinden geleni yapıyor. Bütün cephelerde aynı anda savaşıyor.
Ancak her kriz durumu iletişimle çözülemez. Aynen her krizden fırsat çıkamayacağı gibi… Bazı çelişkiler, geldikleri noktada haklı olandan çok, güçlü olanın kazandığı ortamlarda çözülebilir. Hem haklı hem de güçlü iseniz o zaman da zaferin tadına doyulmaz.
Önümüzdeki hafta, hasbelkader bir panel için davetlisi olduğumuz Inflow2019 etkinliklerinde, kamu diplomasisi meselesi bir kez daha konu edilecek. İletişim BaşkanlığıKamu Diplomasisi Daire Başkanı Sayın Ömer Faruk Tanrıverdi de bir konuşmayla izleyicilere seslenecek. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak istemeyenlere şiddetle tavsiye olunur.
Orada da mutlaka bahsedilecektir, kamu diplomasisi uzun bir süreçtir. Kriz durumları söz konusu olduğunda başlatılacak bir süreç de değildir. Bu durumlarda bir önceki yazımıza sözünü ettiğimiz Türkiye aleyhine sosyal medyada dolaşan video ve resimler gibi, algı yönetimi devreye girer… Kara propaganda ve karşı istihbarat devreye girer…
Türkiye bizim gördüğümüz kadarıyla kendisine karşı başlatılan iletişim savaşını da kazanacaktır…