Süleyman Seyfi Öğün: Temiz savaşçı

Süleyman Seyfi Öğün: Temiz savaşçı

Gerçek adı Ferhat Abdi Şahin... Kod adı Mazlum Kobani... YPG’nin sözde komutanı... Bir özgürlük s

Türkiye'nin beklediği YHT setlerinden ilki Ankara'ya ulaştı
Mert Çetin: Hedefim uzun yıllar Roma forması giymek
Oil post largest weekly gain since June after OPEC meet

Gerçek adı Ferhat Abdi Şahin… Kod adı Mazlum Kobani… YPG’nin sözde komutanı… Bir özgürlük savaşının kahramanı olarak parlatılıyor. Komutanlığını yaptığı hareketin ideolojik dayanağı Marksizm-Leninizm ve Stalinizm. Kızıl yıldız sembolleri. Ama hareket tamâmen ABD’nin ve İsrâil’in kontrolünde. Aziz Nesin’in dediği gibi: ”Çoban kaval çalıyor. Köpek ardını yalıyor… Aman ne manzara, ne manzara…” Türkiye hudutları boyunca uzayan bir devlet sözü verildi kendilerine. Evvelâ IŞİD bu bölgeyi istilâ etti. PYD kurgusal bir savaşla onları püskürttü. Kontrolü aldı. Bölgenin demografik yapısını bozdular. Ayn el Arab, Alman şirketinin adını alıp Kobani oldu. Kendileri gibi düşünmeyen Kürtleri kaçırttılar. Ayrıca Rakka ve civârındaki petrol sevkiyatından pay aldılar… Ama Türkiye’nin yürüttüğü harekâtlar oyunu bozdu. ABD kendilerini yüzüstü bıraktı. Kanlı bıçaklı oldukları rejimin ve Rusya’nın insafına terketti. Şimdi tutunumsuz kalacakları güneye çekiliyorlar. Kızdılar, küstüler…Ama olan oldu. Kaybettiler. ABD ise gönüllerini almaya çalışıyor. “Sizinle başka sahalarda yine birlikte olacağız ve çalışacağız” diyorlar. Mazlum Kobani’nin parlatılması biraz da yarım elma, gönül alma işi… Ama ölçüyü yine kaçırıyorlar. Son haberlere göre Kanada, kırmızı bültenle aranan bu azılı kaatili bir ödül vermek üzere dâvet ediyor… Tuhaf bir ödül bu: Temiz Savaşçı ödülü…

Temizliğin yer yer hastalıklı boyutlar kazanabilen ve son derecede karmaşık antropolojik-psişik açılımları olan bir burjuva tutkusu olduğunu biliyoruz. Batı’nın öz algısı bu eksende şekillendi. Asırlar boyu yıkanmayı reddedip pislik içinde yaşadılar. Bu, sâdece fakruzaruret içindeki alt sınıflar, meselâ köylüler için geçerli değildi. Aristokratlar da yıkanmayı zûl addederlerdi. 19. asırdan başlayarak burjuva aklı temizliği, arılanıp durulanmayı hayâtının merkezine koydu. II. Dünyâ Savaşı sonrasında orta sınıfların büyümesi ve işçi sınıflarını da içermesi bu tutkunun kamusal ölçekte yaygınlaşmasına yol açtı. Oryantalizm de bu tutkunun dünyâ görüşünü ifâde ediyordu. Batı temiz, Doğu ise pisti. Jean Baudrillard, temizlik tutkusunun en ileri aşamasını “yoğun bakım ünitesi” olarak resmeder. Ama burada tuhaf olan bir şey vardır. Analitik olarak kurgulanan yoğun bakım ünitesi diyalektik olarak en başa gelinmez virüsleri üretiyordu.

Babby boomer kuşağı, babalarının konformist ve steril dünyâsına savaş açtı. 1960 ve 1970’lerdeki karşı kültür hareketleri kiri ve pecmurdeliği geri çağırdı. Beat Kuşağını veyâ hippileri hatırlayalım. “Yıkanmak istemiyoruz” diye çığlık atıyorlardı. Kendi bedenlerini horluyor ve diğerkâmcı fikirlerin peşinden gidiyorlardı. O kadar ki, isyâncı kuşakların gözünde bir burjuva takıntısı olan temizlik biraralar en büyük günah hâline gelmişti. Sürecin en ironik çıktısı, 1970’lerde insanları öldüren; lâkin binalara zarar vermeyen nötron bombasının üretimiydi. O devirdeki ABD’nin Başkanı (Fıstıkçı)Carter’ın bu bombayı, yüzünden eksik olmayan bir sırıtışla “Temiz Bomba” olarak tanıtmasıydı. Hatırlarım, günler boyu alay konusu olmuştu…

Tabiî ki karşıt kültür hareketleri yanıp söndü. 1980’lerden başlayarak orta sınıf kuşaklar ise yeniden atalarının mirâsına sâhip çıktılar. Kaliteli ve uzun yaşama tutkusu, sağlık, fitness, spor, bakım vb tematikler üzerinden yeni orta sınıf minimalizmi bu dönüşü karşılıyor. Narsisizm ile eşleşen tuhaf bir minimalizm bu. Belki de minimalizm, içe dönüşü, bencilliğe zirve yaptıran bir kültürel sürecin kamuflajıdır. En büyük zaferi, minimalist döşenmiş bir ev ortamında, jogging sonrası alınan bir duşun ardından, tertemiz dişlerle yeşil bir elmadan hışırtılı bir ısırık almak. Ama bu dönüş, eski orta sınıfların hatâsını tekrâr etmiyor. Yırtık, ama temiz kot giyme modasında olduğu üzere, pecmudeliğin temiz dünyâlara katılmasını (sterilleştirilmesini) içeriyor. Diğer taraftan siyâsal alâkası bir hayli düşük bir dünyâ bu. En büyük ikonunun yakışıklı olmaktan başka bir mârifeti görülmeyen Kanada Başkanı Trudeau… Biraz da romantik bir işlemle dezenfekte edilmiş bir Che… Bu dünyâ görüşünün derin kökleri homofobi yüklü. Tabiatı, çevreyi ve hayvanları insandan daha fazla ve insansız seven bir çarpıklığı ihtivâ ediyor.

Batı’nın kendisini mahkûm ettiği “yoğun bakım ünitesi” bir öz nefret üretiyor. Üreyen temel virüs bu. Palyatif olarak tedâvisi, ucuz bir romantizmle “uzaklarda” sözüm ona steril alanların keşfi. 1970’lerde Filistin kamplarında Asyalı, Avrupalı, Lâtin Amerikalı ve Filistinli devrimciler, zihinlerinde büyük idealler; kirin, pasın, tozun toprağın içinde buluşuyorlardı. Durumlarından şikâyetçi değillerdi. Babalarının temiz dünyâsına nispet yapıyorlardı. Bir nevi, medeniyeti reddediyor, tabiî durumu, en tabiî hâliyle idrâk ediyorlardı. Şimdi bu prim yapmıyor. Prim yapan, tabiata medeniyetin tabiat hassasiyetlerini taşıyor olmak. Yerdeki sigara izmaritlerini topladınız mı, militan kızlar saçlarını yıkayıp ördü mü mesele halloluyor. Savaşınız temiz savaş, komutanınız temiz savaşçı oluyor. Bu ara, kaç çocuk öldürmüşsünüz, kaç ocağı söndürmüşünüz ehemmiyeti yok…