Kimsenin Kölesi Değiliz! Biz İşçiyiz

Kimsenin Kölesi Değiliz! Biz İşçiyiz

Bizler, Kıraç bölgesinde metal sektöründe çalışan bir grup işçiyiz. Fabrikada 12 saatlik 2 vardiya şeklinde çalışmaktayız. Genellikle hafta sonu tatil

Amerika ve İsrail, Türk Ordusundan Ne İstiyor; Türkiye Fiilen NATO Ülkesi Sayılamaz
Recep Tayyip Erdoğan Osmanlı Atalarının Mirasını Tekrarlıyor Mu?

Bizler, Kıraç bölgesinde metal sektöründe çalışan bir grup işçiyiz. Fabrikada 12 saatlik 2 vardiya şeklinde çalışmaktayız. Genellikle hafta sonu tatilimiz olmuyor, olsa bile ayda bir defaya mahsus Pazar günü tatil yapabiliyoruz.

Normalde sabah 8’den akşam 17.30’a kadar çalışıyoruz ama her gün 2,5 saat fazla mesaiye bırakılıyoruz. Geçenlerde bir arkadaşımızın yaşamış olduğu bir olay, içler acısı durumumuzu daha iyi ortaya koyuyor.

Bu arkadaşımız izin dönüşü izninin bitmesine az bir süre kala rahatsızlanıyor ve hastaneye gidiyor. Doktor tedavi sonrası arkadaşa rapor veriyor. Patronların temsilcisi olan müdür ve amirlerse sen misin rapor alan diyerek yıldırma politikasına başlayıp arkadaşın bölümünü değiştirdi. Aynı arkadaş özel işlerinden dolayı hafta sonu fazla mesaiye gelemedi.

En doğal olan izin hakkımızı kullanmamız bile idareyi çileden çıkarmıştı. Arkadaş müdür tarafından yazıhaneye çağrıldı ve ceza olarak hafta içi ve hafta sonu fazla mesailere bırakılmayacağı söylendi.

Bu arkadaşımız asgari ücrete çalışan birisi ve servis hakkı da elinden alındığı gibi zaten almış olduğu 700 liranın bir kısmını da yola vermeye başlamıştı. Bu durum aslında bir arkadaşımızın başına gelen istisna bir olay değil şüphesiz, patronların çirkin yüzünü gösteren bir olaydır aynı zamanda.

Peki bu durumda ne yapılabilir? Bu ve benzeri durumlarda işçi tek başına ne yapabilir? Bundan 6 ay önce yaşadığımız bir olayı anlatarak aslında biz işçilerin ne yapmamız gerektiğini de görmüş oluruz sanırım. Bir gün sabah çay paydosunda çaylarımızı aldık ve yudumlamaya başlayan herkes “bu ne ya” diyerek söylenmeye başladı.

Çay inanılmaz derecede kokuyordu, herkes biz bu çayı içmeyiz demeye başladı. Çay köpek ölüsü gibi kokuyordu. İşçilerin bağırıp çağırmasını duyan müdür yanımıza geldi ve ne oluyor arkadaşlar dedi. Arkadaşlarla şikâyetlerimizi anlatıp çayın köpek ölüsü gibi koktuğunu ve bu çayı içmeyeceğimizi söyledik.

Müdür, “arkadaşlar benim de haberim yok, yukardan ayarlamışlar, deneme amaçlı 500 kilo çay almışlar” dedi. Tabii biz de konuşmaya başladık, “bu ne ya, biz deneme tahtası mıyız? Hem de 500 kilo çayı deneyeceklermiş!” diye tepki gösterdik.

Birkaç gün boyunca kimse bu çayı içmedi ve kendi imkânlarımızla çay yapmaya başladık. En sonunda çaylarımız düzeltildi. Bu durum patronları tedirgin ediyordu, çünkü işçiler bir sorunu çözmek için bir araya geliyordu ve sorun fabrikanın gündemi olmuştu.

İşçiler birbirlerine ne kadar çok yaklaşırlarsa patronların işleri o kadar çok bozulacaktı. Bir araya gelmiştik ama örgütlü olarak değil bireysel tepkimizi birlikte ortaya koymuştuk. Düşünsenize bu ve benzeri taleplerimizi örgütlü bir şekilde getirdiğimizi, hayali bile güzel.

Bizler eğer ki sesimizi duyurmak istiyorsak, bireysel olarak haklarımızı aramak sonuç getirmeyecektir. Bir kibrit çöpünü küçük bir çocuk bile rahatça kırabilir ama birkaç tanesini yanyana koyarsanız kolayca kıramazsınız.

Yasal haklarımızı bilmek zorundayız. Bir işçinin yasal çalışma süresi haftada 45 saattir ve bunun üzeri fazla mesaiye girer. Ancak işçiye fazla mesai dayatması da yapılamaz. İşçinin yiyeceği yemeğin sağlıklı, hijyenik olup olmadığını, içeceği suyun nereden geldiğini ve “deneme amaçlı alınan” çayın neden 500 kilo olduğunu sorma hakkı vardır.

Diyeceğimiz o ki, biz kimsenin kölesi değiliz.biz yanlız Allahın kölesimiz.

COMMENTS

WORDPRESS: 0
DISQUS: 0