Edip Cansever Şiirle İlk Dansı

Edip Cansever Şiirle İlk Dansı

Tek mutluluk şiir yazmak Edip, 1951’de arkadaşlarıyla birlikte “Nokta” adını verdikleri bir dergi çıkardı. 1950’lerde şiirlerini farklı bir tarzda kal

Jamie Oliver’ın restoran zinciri iflas etti
Gölette boğulan 3 çocuğun cansız bulundu
Başkan Erdoğan İle Fenerbahçe Başkanı Ali Koç Arasında Döviz

Tek mutluluk şiir yazmak
Edip, 1951’de arkadaşlarıyla birlikte “Nokta” adını verdikleri bir dergi çıkardı. 1950’lerde şiirlerini farklı bir tarzda kaleme aldı. İlk kitabından itibaren ilgi çekmişti; ancak daha sonra da yarattığı farklılık, edebiyat çevrelerince fark edilmeye başlandı.

Şiire, tüm gelenekleri yerle bir eden bir akım, yeni bir soluk getiriyordu Edip Cansever. Hep şiir yazdı; ama bu fark edilme sürecinde şiir hakkında düşüncelerini açıkladığı düzyazılar da yazdı.

Edip cansever kimdir?
8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi. Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı. 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraştı.

İlk şiiri 1944’te İstanbul dergisinde yayınlandı.
Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası, Kaynak dergilerinde çıkan ilk gençlik şiirlerini “İkindi Üstü” kitabında topladı. Bu şiirlerde varlıklı, her şeye yaşama sevinciyle bakan bir gencin avarelikleri, duyguları ön plandaydı.

1951’de “Nokta” dergisini çıkardı. Bu dergi genç şairlerle ve yazarlarla tanışmasını sağladı. İlk kitabından 7 yıl sonra yayınladığı “Dirlik Düzenlik” bu dönemin ürünüdür. Bu kitaptaki şiirlerde düşünceyi dil içinde eritmeye yönelen, özlü bir söyleyiş ve çarpıcı biçim arayan, toplumsal eleştiri için mizah aracını kullanan bir tutum görüldü.

1957’de yayınlanan “Yerçekimli Karanfil” ile kendisine özgü bir şiir evreni kurdu.
İkinci Yeni akımının özgün örneklerini verdi. Yenilik, Pazar Postası, Yeni Dergi gibi dönemin sanat yayınlarında şiirsel canlılığı besleyen şairlerden biri oldu. Şirinde zamanla sevinç yerini bunalıma, toplumsal dengesizlikleri eleştirme kaygısı yerini yıkıcı bir umutsuzluğa bıraktı. “Dize işlevini yitirdi” gerekçesiyle yeni arayışlara yöneldi.

Şiirde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullandı

Şiirde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullandı. “Nerde Antigone”, “Tragedyalar”, “Çağrılmayan Yakup” bu dönemin ürünleri. Yine de İkinci Yeni içindeki bazı şairler gibi anlamsızlığı savunmadı. Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce öğesini gözardı etmedi.

Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandırdı. Şiirinde düzyazı olanaklarını kullanmaktan da çekinmedi. Yalnız şiirleriyle değil tepkileri ve yaşama biçimiyle de kendisinden söz ettirdi.

O, şiiri yazmıyor, aslında yaşıyordu…
Masa Da Masaymış Ha

Adam yaşama sevinci içinde

Masaya anahtarlarını koydu.

Bakır kaseye çiçekleri koydu.

Sütünü, yumurtasını koydu.

Pencereden gelen ışığı koydu.

Bisiklet sesini, çıkrık sesini,

Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu.

Adam masaya,

Aklında olup bitenleri koydu.

Ne yapmak istiyordu hayatta,

İşte onu koydu.

Kimi seviyordu, kimi sevmiyordu,

Adam masaya onları da koydu.

Üç kere üç dokuz ederdi;

Adam koydu masaya dokuzu.

Pencere yanındaydı, gökyüzü yanında

Uzandı masaya sonsuzu koydu.

Bir bira içmek istiyordu kaç gündür

Masaya biranın dökülüşünü koydu.

Uykusunu koydu, uyanıklığını koydu.

Tokluğunu, açlığını koydu.

Masa da masaymış ha!

Bana mısın demedi bu kadar yüke!

Bir iki sallandı durdu,

Adam ha babam koyuyordu…

Edebi yönü:
Edip Cansever, II. Yeni Hareketi içinde yer alıyordu; hatta en önemli isimlerindendi. Şiirlerinde kapalı diye tabir edilen bir anlayışı benimsemişti. Şiiri için bir kişi seçer, onun üzerinden soyut ve somut arasında ani geçişli bir dansa soyunurdu. Hiç dans etti mi ya da sever miydi bilmiyorum; ama onu nedense böyle hayal ediyorum…

Şiirdeki tüm kalıpları yıkmış, ele avuca sığmadan yazıyordu. Mesela “Masa Da Masaymış Ha” çok güzel bir örnek. Masa gibi somut bir nesne üzerinden birçok fikri kapalı, bir yanda da apaçık bir şekilde kaleme aldı.

Öyle ki bu şiirle, Edip Cansever’in yaşamdan anladığını, dünya görüşünü kavramak hiç de zor değildi. Çünkü insanlar ve nesneler arasında derin bir bağ vardı. Onun şiirlerini okurken bir tiyatro izliyormuş hissine de kapılmanız, belki bu sebeptendi. Tabii tiyatro diyaloglarını, özellikle de Klasik Yunan üslubu tiyatro diyaloglarının varlığı dışında.

COMMENTS

WORDPRESS: 0
DISQUS: 0