Ermeni ‘soykırım’ tasarısının düşündürdükleri

Ermeni ‘soykırım’ tasarısının düşündürdükleri

ABD ‘de Türkiye karşıtı dalga, Temsilciler Meclisi’ne getirilen Ermeni Soykırımı'nın tanınmas

FM Çavuşoğlu, Germany's Maas discuss Syria op in Ankara
15 tatil yarıyıl tatili ne zaman? MEB tatil tarihlerini açıkladı
Turkey to establish logistics centers in African countries

ABD ‘de Türkiye karşıtı dalga, Temsilciler Meclisi’ne getirilen Ermeni Soykırımı’nın tanınmasına dâir yasa tasarısının, 29 Ekim’de âdeta nazire yaparcasına ve Demokrat ve Cumhûriyetçilerin kesif desteği üzerinden çıkmasıyla zirve yapmış görünüyor. Sıra Senato’da. Orada da aynı şey olursa son aşama olarak Trump’ın önüne gelecek. Trump bunu onaylar mı; değilse yeniden görüşülmek üzere geri yollar mı, bilmiyoruz. Ama sürecin kendisi son derecede mühim. Bunu tek bir değişkene indirgemek eksik kalacaktır. Trump’ın Türkiye yanlısı bir siyâset izlediği ve Barış Pınarı Harekâtı’na göz yumarak Türkiye’yi şımarttığı düşünülüyor. Son girişimler esaslı bir tarafıyla Trump’ı yıpratmaya mâtuf.

ABD’deki kavga çok dikkât çekici bir hâl aldı. Artık kimse mutâd olduğu üzere, bir Cumhûriyetçi- Demokrat bölünmeden bahsetmiyor. Bölünme, askerî temeldeki “Neo-con muhafazakâr seçkincilik” ile “popülist temelli (Paleo-con) muhafazakârlık” arasında. İlki meydan okuyucu; diğeri ise tecritçi açılımlara sâhip. Trump ikincisini temsil ediyor. Bu bölünmenin Cumhûriyetçi tabanda karşılıkları farklı. Askerî elitist Neo-con muhafazakârlığın tabanı yok. Çünkü bu siyâsetler daha fazla askerî harcama ve dünyânın sorunlu coğrafyalarına Amerikan askeri göndermek demek. Hayli zamandır durgunluk yaşayan ve 2020 îtibârıyla büyük bir kriz bekleyen ABD’de bu meydan okuyucu siyâsetlerin seçmenler tarafından satın alınmasını beklemek akıl dışı görünüyor. O sebeple seçkinci Cumhûriyetçilerin Trump’a karşı tesirli olabilecek başka bir aday bulmaları bile zorlaşıyor. Bu tablo, Trump karşıtlığında fiilen bir Cumhûriyetçi-Demokrat ittifâkı doğuruyor. Ermeni Soykırımı Tasarısı’nda ortaya çıkan manzara da bunun işâreti olarak değerlendirilebilir. Hâsılı yükselen Türkiye karşıtlığı, aslında yükselen Trump karşıtlığının içinde anlaşılmalıdır. Trump da bunu görüyor ve ince bir çizgide Neo-con elitizm ile popülist muhafazakârlık arasında âdeta top çeviriyor. İlkini yatıştırıyor; diğerini ise usul usul derinleştiriyor.

Gelelim Türkiye’nin durumuna. Evvel emirde ne bu yasanın ne de yaptırımların tesirli olabileceğini düşünebiliriz. Ekonomik ambargo ile netice almanın târihsel pratikte bir karşılığı yok. Bu tarz siyâsetlerin çözülme değil; tam tersine pekişme doğuracağını söyleyebiliriz. Ermeni Soykırımı meselesine gelince; bunun İsrâil ve Siyonist siyâsetlerle alâkası her şeyin üzerinde görünüyor. Siyonizm, Holocaust’u eşsiz , biricik tutma azim ve kararlılığındadır. Eğer Holocaust’un muadilleri türerse, Holocaust endüstrisi üzerine bina edilen Siyonizmin eli zayıflayacaktır. Bu sebeple, Siyonist lobiler Ermeni diyasporasının siyâsetlerini mütemâdiyen engellemişlerdir. Bundan vazgeçeceklerini düşünmüyorum.

Soykırım, yapılan çalışmalar gösteriyor ki; modernliğin ileri bürokratik, organizasyonel ve bilimsel-teknolojik teçhizâtı ile başarılabilecek bir olgudur. Modernlik bir arılanma(püritanlık) tutkusu üzerine binâ edildi. Irkçılık bunun türevidir. Dinsel sekteryanizm olarak Yahudilik karşıtlığının zâten derin kökleri mevcuttu. Bunu modern akıl devraldı, işledi ve kendi teçhizatı ile ezmek istedi. Olan budur. Küresel düzlemde ise sömürgecilik, Fanon’un eşsiz ifâdesiyle “yeryüzünü lânetledi”. Asya’da, Afrika’da, “yeryüzünün lânetlilerine” karşı sayısız sistematik katliam yaptılar. Holocaust’un biricikliği meselesi Siyonizm ile Hristiyan Batı arasında tuhaf bir suç ortaklığı doğurdu. Holocaust’u kabûl edip nedâmet getirmek ve bunu âdeta bir rutine dönüştürmek üzerinden diğer soykırımların üzerini örtmek gâyesi örtüştü. Rutinleşen herşey duyuş kaybını da doğuracak; basit bir hatırlamaya dönüşecektir. Bugün Batı, özellikle de Avrupa kamuoylarının Holocaust üzerine “bilgisi” vardır. Ama “duyuşu” olduğu şüphelidir. Ama rutinler de iş görüyor. Bu da, Holocaust’un endüstrisini kuran Siyonizm için yeterli oluyor. Ermeni “soykırımını” dillendirmek Hristiyan Batı’nın, kendi kanlı geçmişinin de sahneye geleceğini unutarak, bu günahkârlık rutinin bunaltıcı sarmalından çıkma refleksiyle açıklanabilir. Ama dengenin, Ermenilerin hatırına bozulacağını da zannetmiyorum.

Osmanlı bir imparatorluktu. İmparatorluk âdabı, anâsırına aynı mesâfeden bakar. Hiçbir unsuru dışlamaz. Mahâret ve asıl olan, bir zamanların “millet-i sâdıkası” olan Ermenileri kışkırtan sömürgeci siyâsetlerle hesaplaşmaktır. Bilelim ki, yaşanmış çok acı olayların çok açılı pornografisi barış getirmeyecektir. Bâzen ve burada olduğu gibi “unutmak” erdemdir…