FARUK BEŞER : Kul ya muvahiddir ya da müşrik, üçüncüsü olamaz

FARUK BEŞER : Kul ya muvahiddir ya da müşrik, üçüncüsü olamaz

Kuranıkerim dersimiz Zümer Suresi’ne ulaşınca orada şirk ve ihlas mefhumları üzerine başka hiçbir

أردوغان: سنوسع “المنطقة الآمنة” بسوريا إذا استدعى الأمر
العراق يؤكد أن بقاء القوات الأمريكية المنسحبة من شمال سوريا على أراضيه…
Over 200 Palestinians martyred in Israeli custody

Kuranıkerim dersimiz Zümer Suresi’ne ulaşınca orada şirk ve ihlas mefhumları üzerine başka hiçbir surede fark edemediğimiz ölçüde yoğun bir vurgunun olduğunu gördük. Bu sebeple surenin şirk ve ihlas vurgusunu yazayım derken önce şirk kavramını genel hatlarıyla anlatma gereği hâsıl oldu.

Şirk Kuranıkerim’in en temel üç kavramından biri: Tevhid, küfür ve şirk. Son ikisinin birbirine girebileceğini de düşünürsek şirk için temel iki kavramından biri de diyebiliriz, tevhid ve şirk. Tevhid yerine imanı da koyabiliriz. O halde şirk meselesini iyi anlayan İslam’ın yarısını anlamış olur denebilir.

Hiç bir tanrıya inanmadığı söylenen ateist diye bir kategori olsa bile tanrıyı ilah olarak düşündüğümüz zaman, aslında her hangi bir ilahı olmayan birisinin olamayacağı anlaşılır.O zaman insanlar ya muvahhittirler, ya da müşriktirler. Yani ya bir olan ilaha inanırlar ya da belli belirsiz birden çok ilahları olur. Bunun dışında olmaları mümkün değildir. Çünkü insanın tabiatı gereği hep boyun eğmek zorunda olduğu güç ya da güçler bulunur. En azından insan aklını ya da hazlarını öne geçirir. Bunun dışındaki insanlara deli denir. Onları da zaten mükellef insan olarak görmüyoruz.

Bu durumda şöyle bir ikilemle karşılaşılmış olabilir miyiz? Boyun eğilen güç olarak mesela sadece aklı, ya da sadece hazları kabul eden birisi de tek bir ilaha inanmış olacağı için muvahhit sayılmaz mı? Buna şöyle cevap verilebilir; ilah zorunlu olarak varsa bir ve biricik olanı kabul etmeyen, her halükarda ikinci bir ilahı kabul etmiş olacağından o muvahhit olamaz. Şunu demek istiyoruz: Şirk veya tevhid İslami birer kavramdırlar. Bunlarla konuştuğumuzda İslam’dan konuşuyoruz demektir. O halde biz öyle birine doğal olarak muvahhid diyemeyiz. O kendisine ne derse desin. Ona kelime anlamı ile belki monoteist denebilir.

Dikkat edilirse Allah’ın ilah olarak bir olduğunu anlatırken biz ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ dedikten sonra ‘vahdehu’ kelimesini de ekleriz. Bu, ne olursa olsun bir ilaha inanma değil, ilah olarak sadece Allah’ı bilme anlamına gelir. Yani hem bizzat O’na iman etmiş olacaksınız, hem de bir tek O’nu bilip başka ilah tanımayacaksınız ki, tevhidi sağlamış olasınız.

Küfür ise, hangisi olursa olsun, Allah’ın açıkça bildirdiği hakikatleri kabul etmemektir. Kök anlamından hareketle, sanki hakikati örtme demektir. Onun için küfre nankörlük de denir. O halde adını koysun ya da koymasın, Allah dışında bir ilah edinen kimse şirk işlemiş, yani müşrik olmuş olur. Allah’ı ya da O’nun açıkça bildirdiği her hangi bir hakikati kabul etmeyen ise küfretmiş yani kâfir olmuş olur. Dolayısıyla her müşrik aynı zamanda kâfirdir, ama her kâfir müşrik olmayabilir. Olmayabilir diyoruz, çünkü bu ikisini birbirinden ayırmak da o kadar kolay değildir. Mesela, Allah yasak/haram etmiş olsa da ben faizin yasak olduğuna inanmıyorum diyen birisi küfre düşmüştür ama ona aynı zamanda müşrik de diyemez miyiz? Yani bu insan Allah’a inandığını söylüyor olsa da faizin haramlığı konusunda Allah’ın yetkisine başka bir yetkiyi, mesela aklı ya da hazzı ortak kılması itibariyle aynı zamanda müşrik olmuş olmaz mı? Buradan sonrasını kelamcılara bırakalım.

Şimdi tevhid-şirk ayırımı sadece ‘Allah birdir, başka ilah yoktur’ demekle hallolmuş olsaydı böyle diyen herkes şirkten kurtulmuş, mümin ve muvahhid olmuş olurdu ve Allah’a iman açısından mesele kalmazdı. Oysa bugün Hıristiyanlar da Allah’ın birliğini kabul ediyorlar ama O’nu üçe bölmekle sıfatlarını ya da fiillerini parçalamış olduklarından tevhid/birleme değil teslis/üçleme yapmış ve şirke düşmüş oluyorlar diyoruz. Bunun için biz; Allah sıfatlarıyla birdir, sıfatları O’dan ayrı bir şey değildir, sadece bizim O’nu anlamamıza yarayan anlatımlardır diyoruz. Bazıları buna ‘tevhid-i sıfat’ adını veriyor. Hatta bu izahta bile bir problem olacağını hesaba katan Mutezile, Allah’ın sıfatları değil isimleri vardır diye düşünmeliyiz diyorlar.

Durum böyle olunca şirke bulaşmamış bir tevhid inancının oluşması hem çok önemli, hem de çok çetrefil bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü böyle bir tevhid inancı ibadetlerden öncedir ve onlardan daha önemlidir. Yani şirk bulaşmamış bir tevhid akidesi Müslümanın en önemli ve en öncelikli meselesidir. Çünkü şirk tevhidin zıddıdır, biri varsa diğeri yoktur. Bütün peygamberlerin ilk görevleri tevhidi öğretmek, Allah’tan başka kimseye kulluk etmemeye çağırmaktır.

Görüldüğü gibi mesele sadece bir edebiyat meselesi değildir. Üzerinde durulmaya değer.