Ses ve gürültü, insan hayatını olumsuz yönde etkileyen çevresel faktörlerden. Trafiğin gürültüsü, sirenlerin tiz sesleri, yüksek sesle konuşanlar, cep
Ses ve gürültü, insan hayatını olumsuz yönde etkileyen çevresel faktörlerden. Trafiğin gürültüsü, sirenlerin tiz sesleri, yüksek sesle konuşanlar, cep telefonlarının bildiri mesajları bunaltıcı noktaya ulaşmış durumda.
Ancak sessizliğin de hüzünle ilişkilendirilen bir tarafı var. Felsefeci Erling Kagge, “Sessizliğin neredeyse soyu tükenmiş” sözü ile özetliyor yaşadığımız çağı.
BBC Türkçe’de yer alan habere göre sessizliğin gücünü araştıran Erling, Kuzey ve Güney kutupları ile Everest Dağı’nın zirvesine ulaşan ilk kişi oldu.
Erling, “Antarktika şimdiye kadar bulunduğum en sessiz yer” diyor ve ekliyor:
“Parçası olduğum bu dünyaya daha dikkat gösterir hale geldim.”
Antarktika keşfi sırasında karşılaştığı sessizliğin anda hissetmesine nasıl yardımcı olduğunu anlatıyor:
“Sıkılmadım ya da rahatsız edilmedim. Kendi düşüncelerim ve fikirlerimle baş başaydım… Kendi hayatımın içerisindeydim.”
Erling hepimizin “içsel sessizliğini” bulabileceğine inanıyor ve duşta ayakta durmanın, çıtırdayan bir şöminenin başında oturmanın, ormandaki bir gölde yüzmenin ya da boş bir arazide yürümenin dinginlik için harika fırsatlar olduğunu düşünüyor.
Erling, “Sessizlik yeni düşünce biçimlerini açmak için bir anahtar” diyor. Bilim de felsefecinin bu teorisini destekliyor.
Sesin uyarıcı etkisi olmadan da beynimiz aktif ve dinamik olmayı sürdürüyor.
Washington Üniversitesi’nden nörobilimcilerin 2001 yılında yürüttüğü bir araştırma, “dinlenme” durumunda olan beynin çalışmaya, hiç durmadan bilgileri algılamaya ve değerlendirmeye devam ettiği sonucuna vardı.
Bunu takip eden araştırma, bu halin kendimize odaklanmamıza yardımcı olduğunu aktardı.
Sessizlik ve dinlenme, yaratıcı düşüncenin ve en iyi fikirlerimizin anahtarı olabilir.
Leonardo da Vinci’ye göre de, “Otoriteyi sessizlik kadar hiçbir şey pekiştirmiyor.”
Tartışmayı kazanmamıza yardım etmenin yanı sıra ilişkilerimizi beslemeye de yardımcı olabilir.
Sessiz kalarak, doğal olarak daha fazla dinlemiş ve başkalarına daha fazla paylaşım yapma şansı vermiş oluyorsunuz.
2013 yılında biyolog Imke Kirste, farelerin beyni üzerinde sesin etkisini test ediyordu. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Seslerin kalıcı bir etkisi yoktu, ama günde iki saat sessizlik hafızada önemli rolü olan hipokampustaki hücre gelişimini tetikliyordu.
Bu yeni büyüyen beyin hücrelerinin sağlık için faydası olmasa da, bu hücreler işlevsel sinir hücrelerine dönüşüyor.
Eğer sessizlik ve sinir hücreleri arasındaki bağ insanlarda da kurulabilirse, sessizliğin bunama ya da depresyondan muzdarip olan hastalara yardımcı olmak için kullanılması mümkün olabilir.
Hemşire Nightingale, iyileşmekte olan bir hasta için gereksiz sesin stres yaratabileceğini ve uykusuzluğa yol açabileceğini söylüyor.
Yapılan araştırmalar bu düşünceleri destekliyor. Kronik ses ve tansiyon arasında bir ilişki olduğu ortaya çıktı.
Gürültü, stresin artmasına da yol açabiliyor. Ses dalgalarının duygusal tepkiler ve anıların oluşumuyla ilişkilendirilen amigdalayı harekete geçirdiği düşünülüyor, bu da stres hormonlarının salınmasına yol açıyor.
‘Heart’ (Kalp) dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, iki dakikalık sessizliğin rahatlatıcı olarak bilinen müzikten bile fazla sakinleştirici etkisi var.
BBC haberinde bu araştırma üzerine “Müziği kapatmanın vakti gelmiş olabilir” yorumuna yer veriliyor.
COMMENTS