İki Türk bir Alman ve Napolyon

İki Türk bir Alman ve Napolyon

Sosyal Medya’da Donald J. Trump adıyla yer alan bir hesapta, Londra’da buluşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İngilt

Fidel gone, fidelity of Cuba to his legacy here to stay
Death toll in anti-government protests hits 23 in Chile
Turkish ‘Queen of beekeepers’ on hunt for best honey

Sosyal Medya’da Donald J. Trump adıyla yer alan bir hesapta, Londra’da buluşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İngiltere Başbakanı Johnson, Fransa Devlet Başkanı Macron ve Almanya Şansölyesi Merkel’in birlikte görüntüleri yayımlandı. NATO’nun 70. kuruluş yılı münasebeti ile bir araya gelen bu dörtlü için makul ve gerekli bir fotoğraftı. Ancak hesapta, Erdoğan ve kökeni Türk olan Johnson kastedilerek iki Türk; bir Alman ve Napolyon diye mizahi bir not düşülmesi de oldukça anlamlıydı. Hesabın kime ait olduğu veya sahteliği ihtimalleri bir yana; yapılan yorumun akıllıca olduğunda hiç kuşku yoktur.

Malum, NATO, Macron’un dediği gibi, beyin ölümü gerçekleşmemiş olsa bile büyük bir kriz geçirmektedir. Daha doğrusu Sovyetler’in çöküşünden beri kendisine hedef olarak belirlediği yeşil tehdit konsepti son gelişmeler ve özellikle DAEŞ’in ortadan kalkmasıyla tamamen çökmüştür. Yeni bir arayışın içindedir. Bu arayışta, Batı’nın içinde olmasına rağmen sürekli Batı’dan dışlanan ve hatta NATO’dan çıkarılması düşünülen Türkiye ile AB’nin ötekisi olan ve birlikten çıkmaya çalışan İngiltere’ye muhtaç olmasının siyasi bir mizah olarak görülmesi gayet tabiidir. Fotoğraftaki iki ülke liderlerinin sadece kökenleri değil, bugünkü duruşlarından dolayı “iki Türk” olarak nitelenmesinin de yerinde bir izah olduğunda kuşku yoktur.

Peki ya; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kendi beynine baksın” dediği ve bana göre de Fransa’yı düzlüğe çıkarma bahanesi ile düzlük sonundaki uçuruma sürükleyen Macron’un, Napolyon olarak nitelenmesine ne denilmelidir? Bu isimlendirmenin de tesadüfi bir yorum olduğunu düşünenler bir kenarda dursun. Onlara söyleyecek bir şeyim yoktur. Fakat burada tarihi bir yorumun yattığını düşünenler okumaya devam etsin. Bir fotoğraftan bu kadar anlam çıkarmaya çalışmamı yadırgayacaklar çıksa bile, şu bir gerçek ki; yorum sahibi ya tarihi biliyor ya da tarihin kendi ruh dünyasında bıraktığı izler ile insiyaki bir şekilde Macron’a Napolyon yakıştırması yapıyor.

Konuyu fotoğraf yorumculuğu dersinden çıkarıp biraz daha açarak anlaşılır kılalım.

Napolyon, ilk anda akla büyük bir devlet adamı, başarılı bir savaşçı ve sarsılmaz bir imparator gibi gelse de; Batılıların iç dünyalarında o, Avrupa’da sebep olduğu düzen bozucu sarsıntılar ile hatırlanmaktadır. O, Avrupa’yı tehdit eden birçok iç savaşın da öncüsü olarak görülmektedir. Tıpkı şimdi Batı’nın tek güvenlik şemsiyesi olan NATO’yu ölü ilân eden Macron’un gibi. Macron’a atfedilen Napolyon sıfatı, bizim zihin dünyamıza yanlış bir şekilde nakşedilen değil; Avrupa’nın zihnindeki düzen bozucu Napolyon’dur. Yani bu sıfat Macron’a iltifat değil, okkalı bir hakarettir.

Tabi, işi bir de tarihteki Türk-Fransız ilişkileri bağlamında ele almak gerekmektedir. Türk-Fransız ilişkileri kronolojisine baktığımızda, Avrupa’da yok edilmekle yüz yüze kalan Fransız krallığının Kanuni sayesinde kurtarıldığını bütün Fransız tarihçiler itiraf etmektedir. Tarafların belgeleri de bunu ispatlamaktadır. İki taraf arasındaki ilişki bir taraftan Osmanlı-Avrupa ilişkilerini belirlerken; diğer taraftan da iki ülke arasında tabii bir söylem haline gelen “kadîm dostluk” ile ifade edilir seviyeye çıkmıştır. Bu söylemin gerçeklikle ilişkisi, -hatta etrafında oluşan efsaneler- bir tarafa, ilk defa Napolyon’un Osmanlı toprağı olan Mısır’ı işgal girişimiyle bozulduğu da bir hakikattir. Tarihi belgelerin ışığında söylersek; Napolyon, 1798 yılında, asırlarca süren Türk-Fransız dostluğuna büyük bir darbe indirmiştir.

Macron, verdiği son görüntüsü ile kahraman, devlet adamı, imparator Napolyon’u değil; tarihin akışını değiştiren ve Osmanlı’nın geleceğinde olumsuz etkisi olan bu darbenin faili Napolyon’u temsil etmektedir. Bu yüzden gergindir, saldırgandır ve sahte kahraman pozlarındadır. Şimdi ona da Napolyon gibi önce hatalarını düzeltecek ama yine de yeterli olmayacak bir Sebastian lazımdır.

Tarihi bilenler Fransızların Osmanlı siyaset sahnesinden silinme ve İngilizlerin yer alma sürecini hatırlayacaklardır. Elbette tarih kendisini tekrar etmeyecektir. Ama yapılan hatalar yüzünden benzeri sonuçların doğmasının kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir.

İki Türk” yorumu acaba böyle bir sürece mi evirilecektir?