Mahremiyet tüketiliyor

Mahremiyet tüketiliyor

Sosyal medya bağımlılığı her geçen gün daha fazla insanı etkilemeye başladı. Geçti

YPG'li teröristler Rasulayn'da okulu karargah olarak kullandı
Golden rules for parents to raise happier, peaceful babies
Turkish, Chinese firms ink raisin export deal worth $3M

Sosyal medya bağımlılığı her geçen gün daha fazla insanı etkilemeye başladı. Geçtiğimiz hafta yine birbirine benzer nitelikte tartışmalar ortaya çıkaran paylaşımlar yapıldı. Bir anne fotoğrafını çekmek istediği kızını azarladığı için, başka bir kadın şatafatlı paylaşımlar yaptığı için gündem oldu. Bunun yanında sosyal medya üzerinden bahis oynayan ve dolandırılan gençler de yine kamuoyunda konuşuldu. Tüm bu gelişmeler bize sosyal medya bağımlılığının nasıl oluştuğunu, nerede başlayıp, nerede bittiğini sordurtuyor. Instagram, Facebook, Twitter, Youtube… Hepsinin ayrı bir algoritması var. Bu algoritmalar eşliğinde yaptığınız paylaşımlar ise sizi yavaş yavaş ele geçirip ve bir bağımlıya dönüştürebiliyor.

Dr. Mehmet Dinç

MESELE BİREYSEL DEĞİL TOPLUMSAL

Facebook’un sahibi olan Mark Zuckerberg, mahremiyetin artık norm olmadığını söylemişti. Peki bu yeni düzenle ve bize sunduğu sorunlarla nasıl boğuşacağız? Mahremiyetin ortadan kalkması nasıl bir dünya doğuruyor? İşte bu sorularımı Yeşilay Genel Başkan Yardımcı klinik psikolog Dr. Mehmet Dinç’e yöneltiyorum. Dinç, bu sorunun bireysel değil toplumsal olduğunu söylüyor. Müstakil örneklerden ziyade konuyu toplumsal bir mesele olarak ele almak gerektiğine de dikkat çekerek şu bilgileri veriyor: “Sosyal medya bağımlılığı bir kaç kişinin yaşadığı bireysel bir problem değildir ve toplumsal ciddi anlamda yayılmış bir zemine sahiptir. Dolayısıyla çözümü de toplumsal olacaktır. Bu nedenle sosyal medya bağımlılığı ile ilgili de müstakil, bireysel, uç örnekler üzerinde meseleyi tartışmaktan ziyade toplumsal olarak ele alıp, toplum olarak sorunun neresindeyiz, nasıl yaşıyoruz ve çözümü nerede arayabiliriz üzerinde durmamız gerekiyor. Yani bir çözüm noktasına ulaşmak istiyorsak, toplumsal zemini geniş olan bir sorun ile ilgili bireysel çabanın tek başına yetmeyeceğin farkedip toplumsal çalışma da yapmamız gerekir. Toplumu oluşturan bireyler bizleriz. Kendimizle ve sorunlarımızla ilgili bireysel sorumluluk aldığımız kadar, toplumsal sorumluluk da almalıyız.”

KİMYASAL BAĞIMLILIKTAN DAHA BÜYÜK BİR SORUN

Dinç bunun kimyasal bağımlılıktan daha kontrolsüz olduğunu ve bu anlamda daha geniş sorunlara yol açacağı noktasında da uyarılarda bulunuyor. Kimyasal bağımlılığa sahip insanların toplum tarafından tanındığını, tedaviye yönlendirildiğini belirten Dinç şunları anlatıyor: “Kimyasal bağımlılığa sahip insanlar toplum tarafından tanınır ve tedaviye yönlendirilir. Bağımlı olan insan da bağımlılığı ve zararları ile ilgili az çok bir farkındalığa sahiptir. Ancak davranışsal bağımlılıklarda bunlar maalesef yok. Öncelikle toplum bunun ne kadar tehlikeli olabileceğini bilincinde değil, aynı zamanda bu konuda çalışan uzman sayısı da oldukça az. Bu insanların birçoğu kendilerine dışardan bakamıyor ve ortadaki sorunu da göremiyor.”

BÜYÜK ŞEHİRLERDE GÖRÜNEMİYORUZ

Peki kendimizi bu kadar görünür kılma isteğinin altında ne var? Neden tüm mahremiyet çizgimizi aşma hatta toplumsal kuralları, değerleri yok sayma eğilimine giden bir aşırılığın içindeyiz? İşte bu sorulara cevap veren Dinç’e göre çok temel iki sorunumuz var. Bunlardan ilkini şöyle anlatıyor: “Bunun en temel nedeni olarak küreselleşmeyle beraber büyüyen iki tane çok temel sorunu gösterebiliriz. İlk olarak, insanın temel psikolojik ihtiyaçlarından biri var olduğunu göstermektir. İnsan, varlığının karşılığını bulmak, aynalanmak ister. Bugün yaşadığımız şehir hayatlarında, kalabalık kitleler halindeyiz ve görünemiyoruz. O kadar çok insanla birlikte yaşıyoruz ki, bırakın asgari bir iletişim kurabilmeyi, selamlaşabilmeyi, fark edilme ihtimalimiz bile çoğu zaman olmuyor. Dolayısıyla şehir hayatında insansızlıktan kaynaklanan büyük bir kuraklık yaşıyoruz. Metropoller bu halleriyle insan fıtratına uygun değildir. Çünkü insan fark edilmek, görülmek, görmek ister. Bu temel ihtiyacımızı karşılayamadığımız zaman ‘görüneyim de nasıl görünürsem görüneyim’ demeye başlıyor. Ancak sosyal medyanın da kendine göre bir algoritması var. Normal olan yer bulamıyor, gösterilmiyor. Bir sapma olacak ki bu algoritmaları aşarak öne çıkabilesiniz. İnsanlar da ister istemez daha fazla dikkat çekebilmek için oldukları gibi değil, görülebilecekleri gibi olmaya çalışıyorlar. Çünkü sosyal medyanın tutacak ve tutmayacak senaryolarını biliyorlar ve insanlar da görünebilmek için bu tutacak senaryolara uygun hayatlar sunmaya, göstermeye çalışıyorlar.”

İkinci sorunu ise şöyle açıklıyor: “Her sürece biz bir şeyler katarız, süreç de bize bir şeyler katar. Ama sosyalmedya sadece bize bir şeyler katıyor. Çünkü sosyal medya, dünya çapında büyük bir denizdir ve bizim bireysel olarak bu denizin dalgasına etki imkanımız yok. Bu nedenle toplumsal hareket vurgusu yaptım. Çünkü etki edemediğimiz sosyal medya bizi şekillendirmeye başlıyor. Bize başka gerçeklikler sunuyor, başka varoluşlar vaz ediyor. Bir süre sonra da insanlar olması gerekenin bu olduğunu düşünmeye başlıyor. Sosyal medyada ilüzyona dayalı hayatlar var.”

EĞER ÖNLEM ALMAZSAK VAHŞİLEŞEBİLİRİZ

Tabi Dinç’e, eğer önlemler almazsak karşı karşıya kalacağımız o kötü senaryoyu da soruyorum. Ona göre sosyal medya bağımlılıklarının önü alınmazsa vahşiler haline gelebiliriz. Dinç şunları anlatıyor: “Eğer önlem almazsak sosyal medya bizi vahşiler haline getirecek. Çünkü ‘artık kazanmak yetmiyor, başkalarının kaybettiğini de görmem gerek’ denilmeye başlanıyor. Yani sosyal medya bizi sadece toplumsal değil, insani değerleri de koparıyor. Sosyal medyanın dalgasına kapılırsak vahşiler haline gelebiliriz. Nitekim baktığımızda sosyal medya sadece değerlerimizi kaybetmemize, kişisel rüyalarımızı, hayallerimizi, değerlerimizi, inançlarımızı unutmamıza neden olmuyor. Aynı zamanda farklı problemlere de sürüklüyor.”

Sayısız problem beraberinde geliyor

  • Sosyal medyanın getirdiği diğer sorunlara da dikkat çeken Dinç, gençlerin oynadığı oyunların birçoğunda kumar bağlantısı olduğunu, bunun yanında pornografi sorunu olduğuna da dikkat çekiyor. Dinç şunları anlatıyor: “Örneğin çocukların, gençlerin oynadığı oyunların birçoğunda kumar bağlantısı var. Bu oyunlar bir süre oynandıktan sonra çocuklar kumar bağımlısı haline gelebiliyor. Bunun yanında pornografi sorunu var. Gençler sosyal medya üzerinden bulaşabiliyorlar. Bunların haricinde dile getirmesi belki çok doğru olmayan türlü sorunlar söz konusu oluyor. Bu tür korkunç, bizi vahşileştiren ve büyük bedeller ödettiren, normalmiş gibi görünen kriminalleşmiş vakalara sürükleyen bir durumla karşı karşıyayız. Düşünün ki büyük bir suç işliyoruz ama bu suç toplum tarafından tanımlanmadığı için hak ettiği biçimde tepki almıyor, cezalandırılmıyor. Bu nedenle sosyal medya suçları çok net biçimde tanımlanıp, cezalandırılmalı. Ancak bu suçların tanımlandırılması ve cezalandırılması çok iyi bir çalışmayla, toplumsal mutabakatla sağlanmalı. Bunun yanında sosyal medyanın adab-ı muaşereti, görgü kuralları çocuklara çok erken yaşta verilmeli. Bu hiç basit bir konu değildir.”
  • Birbirimizden yardım isteyeceğiz
  • Sosyal medya ile ilgili yaşadığımız sıkıntıları fark edip, birbirimizden yardım istememiz gerektiğini de belirten Dinç, “Sosyal medya ile ilgili yaşadığımız sıkıntıları fark edip, birbirimizden yardım istememiz lazım. Kendimiz, tek başımıza bu problemi çözemeyebiliriz. Önce bu bunu fark edip, sonra kendimize itiraf edip yardım aramalıyız” diyor. Dinç şunları ifade ediyor: “Eğer bunu yapmazsak ya sosyal medyanın dönüştürdüğü bir insan ya da bir tür münzevi oluruz. Bu inziva hali sizi çocuğunuzdan, ailenizden, arkadaşlarınızdan bile koparabiliyor.”