Taha Kılınç: İşine bakmak

Taha Kılınç: İşine bakmak

İngiliz kâşif ve gezgin Sir Richard Francis Burton (1821-1890), Kraliyet Coğrafya Topluluğu’nun finanse ettiği uz

Ethnic group welcomes int’l lawsuits against Myanmar
Galatasaray-Club Brugge: 1-1
8 milyon bina için tarihi adım: Satılıp kiralanamayacak

İngiliz kâşif ve gezgin Sir Richard Francis Burton (1821-1890), Kraliyet Coğrafya Topluluğu’nun finanse ettiği uzun ve heyecanlı bir yolculuğun sonunda, 1853 haccında Mekke’de bulunmayı başarmıştı. Seyahat öncesinde, İslâmiyet ve Ortadoğu hakkında ayrıntılı okumalar yapmış, Müslüman kültürüyle ilgili bilgisini derinleştirmişti. Açık vermeme adına sünnet olan ve düzenli namaz kılan Burton, Afganlı bir derviş kılığında hac yaptığında, henüz 32 yaşındaydı. Ülkesine döndüğünde, gördüklerini “Medine ve Mekke’ye Hacca Dair Kişisel Bir Anlatım” adıyla kitaplaştıran Burton, Müslüman numarası yaparak Mekke’ye girebilen ilk yabancı değildi, ancak hatıratı onu bütün dünyada şöhrete kavuşturacaktı.

Hacdan sonra, 1854 baharında Hindistan’a gitmek için yola koyulan Richard Burton, Yemen’de birkaç ay konaklamıştı. Bu süre içinde, aklına, tıpkı Mekke gibi o dönemde gayrimüslim ziyaretçilere kapalı olan bir başka İslâm şehrine gizlice girmek fikri geldi: Harar. Bugünkü Etiyopya’nın doğusunda, iç kısımda yer alan, yüksek surlarla çevrili Harar, Müslüman dünyanın en gizemli şehirlerinden biriydi. Klâsik İslâmî ilimler ve tasavvuf için bir merkez olmanın yanı sıra, kendine has kültürü ve gelenekleriyle de sıra dışıydı.

29 Ekim 1854’te Arap bir tüccar kılığında Somali kıyısındaki Zeylâ’ya ulaşan Burton, bölgedeki beş aylık ikâmeti boyunca Harar’a girebilmenin imkânlarını araştırdı. Hem yol güvenliğinin sağlanması hem de kendisini himaye edecek yerel bir koruma gerekiyordu. Burton nihayet, Harar Valisi Ali Sâlih’in özel davetiyle şehre girmeyi başaracak, tam 10 gün boyunca misafir edilecek, böylece ayrıntılı şekilde incelemelerde bulunacaktı. İzlenimlerini 1856 tarihli “Doğu Afrika’da İlk Adımlar” adlı hatıratında anlatan Burton, Harar’a adım atan ilk Batılı beyaz olarak tarihe geçecekti.

100’den fazla cami ve mescidiyle, hâlâ canlı tasavvuf geleneğiyle, tarihiyle, kültürüyle ve siyasî serüveniyle bütün İslâm şehirleri içinde gerçekten özel bir konumda bulunan Harar’ı bugünlerde bana yeniden hatırlatan şey, hafta başında Mekke-i Mükerreme’den gelen bir haber oldu:

1970’lerde iç savaşın pençesinde kıvranan ülkesi Etiyopya’dan ayrılarak Suudi Arabistan’a göç eden, Harar doğumlu meşhur âlim Şeyh Muhammed Emîn Hararî, 93 yaşında hayata gözlerini yummuştu. Geride yetiştirdiği binlerce talebe, 32 ciltlik tefsir (“Hakâiku’l-Ravhi ve’r-Reyhân”), 26 ciltlik Sahîh-i Muslim şerhi, 26 ciltlik Sünen-i İbn Mâce şerhi, Arap dili ve edebiyatı, mantık, usul ve siyere dair çok sayıda kitap ve risâle bırakarak… (Fotoğraflarında, beyaz sarığında sürekli birkaç dal reyhân otunun takılı olduğu görülüyor. Sebebi sorulduğunda, şu cevabı verirmiş: “Rasûlullah, bu otun kokusunu çok severdi, ben de bu sebeple onu başımın üstünde taşıyorum”.)

Annesi bebekken vefat ettiği için babası tarafından yetiştirilen Şeyh Muhammed Emîn, dört yaşında ilim tahsiline başlamış. Çocukluk çağında Kur’ân’ı hıfz eden, Şâfiî mezhebinin temel metinlerini ezberleyen ve Harar ulemâsının dizlerinin dibinden kalkmayan Hararî, gençliğinden itibaren talebe yetiştirmeye de girişmiş. Kendisini yakından tanıyanlar, tüm ömrü boyunca gece uykusunun dört saati hiç geçmediğini anlatıyor. Az uykunun yanında az yemekle de yetinen Hararî, vaktini okumak, yazmak ve ders okutmak arasında başarılı şekilde taksim etmiş. Olgunluk çağında -50 yaşında- yerleştiği Mekke’de, Mescid-i Harâm’da halka açık dersler de vermiş, ancak özellikle kitap telifinden geri kaldığını düşündüğünden, bu dersleri yalnızca üç yıl sürdürmüş. Bıraktığı muhteşem külliyata bakınca -toplam

43 eser, verdiği kararın isabeti anlaşılıyor.

Yakalandığı gırtlak kanseri nedeniyle vefat edinceye kadar, her gün sabah namazından yatsı namazına kadar hep ilimle meşgul olan Şeyh Muhammed Emîn Hararî, ilginç bir zamanda dünyamızdan ayrıldı. Mekke-i Mükerreme’de Hararî defnedilirken, Riyâd ve diğer şehirlerde zincirinden boşanmış çılgın kalabalıklar Cadılar Bayramı’nı kutluyordu. Câhiliye Devri’nin putlarına benzeyen dev heykel ve maketler sokaklarda geçit resmi yaparken, Cennetu’l-Muallâ’ya gömülen sadece Hararî değil, onunla birlikte Suudi Arabistan’da bir dönemdi de aynı zamanda.

Şeyh Muhammed Emîn Hararî, bereketli hayatıyla, bize şu dersleri vererek gitti:

Dışarıda ne yaşanırsa yaşansın, istikametinizi bozmayın. İşinize bakın ve programınıza odaklanın. Kalıcı eserler bırakmaya, insan yetiştirmeye ve nesilleri ıslah etmeye yoğunlaşın. Tüm bu karmaşa ve boğuşmadan geriye kalacak olanlar yalnızca faydalı eserdir, yetişmiş insandır, bozulmamış nesillerdir.