Ürkek Cumhuriyetçiler, şaşkın Demokratlar…

Ürkek Cumhuriyetçiler, şaşkın Demokratlar…

2020 seçimlerine giden süreçte Amerikan yerleşik siyasetinin her iki ucunda bir şaşkınlık ve ürkeklik

Feryatlar üzerine komşuları yetişti: Cinnet getiren baba kendini…
Rusya için PKK artık fiilen bir terör örgütü
أردوغان يفجر قنبلة من العيار الثقيل: عرضوا علينا تقاسم النفط بسوريا

2020 seçimlerine giden süreçte Amerikan yerleşik siyasetinin her iki ucunda bir şaşkınlık ve ürkeklik havası hakim. Cumhuriyetçiler Trump’tan başka aday çıkaramıyorlar, Demokratlar ise hangi adayla Trump’ın karşısına çıkacaklarına karar veremiyorlar. Demokrat cephede aday sayısı 15’in üstünde. Üç dönem New York Belediye Başkanlığı yapan milyarder iş adamı Michael Bloomberg de yarışa gireceğinin işaretini verdi. Bloomberg, Trump’ın kaybetmesi için Demokratlar’a 100 milyon dolar vereceğini söylemişti. Şimdi kendisini de ortaya koyuyor.

Trump’a takıntılı bir iş adamı olarak bilinen Bloomberg, Demokrat adaylar arasında, Tom Steyer’den sonra ikinci milyarder. Bloomberg’in yarışçı olarak piste girişi Joe Biden’ın kampanyasının Demokratlar için umut verici bir boyut kazanmamasına bağlanıyor. Sadece bu değil, Demokrat Parti’nin ana akım veya merkezci kanadıyla didişen Elizabeth Warren ve Bernie Sanders’ın adaylık yarışında ilk sıralarda yer almalarının da bunda payı var tabii ki. Biden’ın düşüşü, Warren ve Sanders’ın şansını artırdığı gerekçesiyle Bloomberg piste girdi.

Yeni nesil Demokrat siyasetçiler ise Bloomberg’in yarışa dahil olmasına tepkililer. Partinin “ilerici” ve “sosyalist” kanadına mensup olan bu siyasetçiler, para ile siyaset arasındaki patronaj ilişkisinden rahatsızlık duyuyorlar. Bu yüzden “Bloomberg evde kalsın, vergilerini ödesin” diyorlar. “Demokrat Parti seçkinlerin değil, halkın partisi olmalı” çerçevesinde tartışılan bu mesele partinin “lobi siyaseti” yürüten liderlik takımını rahatsız ediyor tabii ki.

Bu yılın başlarında yayınlanan bir raporda ABD nüfusunun yüzde 0,00025’ine tekabül eden en zengin 400 Amerikalının servetinin ülkenin yüzde 60’ına denk gelen en alt kesimindeki 150 milyon yetişkinin servetinden daha fazla olduğu vurgulanmıştı. Raporda yüzde 60’lık en alt kesimin ülke servetindeki payının giderek azalarak yüzde 2’ler civarında seyrettiği belirtildi. Lobi siyasetine tepkili olan yeni nesil siyasetçiler ise servet dağılımındaki bu dengesizliği gidermenin yollarını arıyorlar. Parti içinde ideolojik bir ayrışmanın yansıması olan bu mesele adaylık yarışında da etkisini gösteriyor. Adaylar hitap ettikleri sınıf çizgilerinde ayrışıyorlar.

Warren ve Sanders’ın adaylık yarışında öne geçmeleri sadece Demokrat Parti’nin ana akım kanadını değil, Cumhuriyetçi Parti’nin merkezci kanatlarını da endişelendiriyor. Şimdiye kadar iki partinin ana akım liderlikleri ‘yerleşik Washington siyaseti’ni birlikte götürüyorlardı. Trump’ın 2016’daki seçimlerden Başkan olarak çıkması bir bakıma yerleşik nizama veya elit siyasetine tepkinin sonucuydu. ABD Kongresi’ndeki ana akım Cumhuriyetçiler Trump’ı dizginlemek suretiyle, daha az hasarla yerleşik Washington siyasetini devam ettirmeye çalışıyorlar. Dolaysıyla Trump’ın söylem düzeyinde popülist olmasına tahammül ediyorlar.

Trump’a muhalefetiyle bilinen Senatör Mitt Romney, Demokrat adaylardan Elizabeth Warren’ın yarattığı korku sebebiyle Cumhuriyetçiler’in Trump’a tutunduklarını söylüyor. Romney’ye göre, Trump Cumhuriyetçiler için en iyi seçenek değil, hatta birçok Cumhuriyetçi Trump’tan hazzetmiyor. Ancak Warren’ın Başkan seçilmesinden veya Demokratlar’ın Senato’da da çoğunluğu elde etme ihtimalinden ürktükleri için Trump’ı eleştirmekten kaçınıyorlar. Yani, Cumhuriyetçiler ‘Trump seçeneği’ne adeta hapsedilmiş durumdalar.

Diğer taraftan Demokratlar da Beyaz olmayan seçmenlerin desteğini kaybetmek istemiyorlar. Warren ve Sanders ise alt gelir diliminde yer alan seçmenlere, çözülen orta sınıfa, Siyahlar’a ve Hispanikler’e hitap ediyorlar. Warren ve Sanders’ın “herkes için sağlık sigortası” ve servet vergisini artırmaya yönelik söylemleriyse partiye destek veren finans çevrelerinde paniğe neden oluyor. Warren ve Sanders öteden beri finans çevreleri nezdinde “istenmeyen adam” konumundalar. Özetle söylemek gerekirse, Demokratlar iki arada bir deredeler, Trump’ı indirmek istiyorlar ama bunu hangi adayla yapacakları konusunda kafaları bir hayli karışık.