Yunanistan’ın başkenti Atina’nın merkeze yakın sayılabilecek semtlerinden Katechaki. Saat gece 23.00. Semtin metro istasyonunu ağırlayan meydanının he
Yunanistan’ın başkenti Atina’nın merkeze yakın sayılabilecek semtlerinden Katechaki. Saat gece 23.00. Semtin metro istasyonunu ağırlayan meydanının hemen yanındaki büyük binanın önünde bir grup insan bekliyor. Bu, bir maaş ya da iş kuyruğu değil. Ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların sığınma başvurusu yapabilmek için oluşturduğu sıra.
Binanın korkuluklarına sırtlarını vermiş ve tek tük araçların geçtiği yola bakar halde battaniyelerine sarılmış kalabalığın arasından uğultuyla çıkan Türkçe, Kürtçe, Arapça, Urduca kelimeleri seçmek mümkün.
Gecenin dinginliğini ve kalabalığın sakinliğini kameramız bozuyor. Türkiye, Irak Kürdistanı, Irak, Afganistan, Suriye, Mısır ve Pakistan gibi ülkelerden gelen kimi çocuklu ailelerin oluşturduğu gruptaki birçok kişi yüzlerinin çekilmemesi ricasında bulunuyor.
Kimisi güvenlik nedeniyle, kimisi de “akrabalarım görmesin” diyerek iltica sırasında görüntülenmek ya da soy isimlerini vermek istemiyor. Her birinin farklı hikâyeleri olsa da amaçları tek: Yunan iltica makamlarına başvurarak “resmi sığınmacı” olmak.
Diyarbakırlı 34 yaşındaki Ramazan da onlardan biri. Siyasi baskı ve ekonomik nedenlerle Türkiye’den ayrılıp bir ay önce Atina’ya gelmiş. Ülkede yasal olduğunu gösteren ve kendisini polis tarafından gözaltına alınma korkusundan kurtaracak, aynı zamanda çalışma izni anlamına gelen iltica kartını almak için burada. Bir haftadır bu binanın önünde sabahladığını anlatıyor.
Akşam saat 20.00 sularında sığınmacı sırasına girdiğini söyleyen Vedat ise Ankara’dan gelmiş. Hedefi Batı Avrupa’ya geçmek. Ancak iki buçuk aydır bunu başaramamış.
Yunanistan Göç Bakanlığı geçtiğimiz ay 2018 yılı içinde sahte kimlik ya da pasaportla ülkeden çıkmaya çalışan 5 bin 633 kişiyi yakaladığını açıkladı. Vedat da onlardan biri.
Birçok sığınmacı gibi onun da cebinde sadece, Meriç sınırını geçip yakalandıktan sonra sınır polisi ve iltica bürosu tarafından verilen geçici bir belge var. İltica kartını alıp ülke içinde serbest dolaşma hakkı elde etmek istiyor. Ama bunun için geceler süren nöbet mücadelesini kazanmak zorunda.
Nöbetteki sığınmacılarla muhabbetimizi “Neskafe-Çay” bağırışı kesiyor. Bu ses, Diyarbakırlı kaynak ustası İbrahim Yılmaztekin’e ait.
3 derece soğuğa rağmen sokakta sabahlayan sığınmacıların içini ısıtmak, hem de geçimini sağlamak için sıcak içecek satıyor. Sıradakilerin “İbrahim dayı”sının tezgâhında çay 1, neskafe ve kapuçino 1,5 Euro.
Verdiği tek hizmet sıcak içecek servisi değil İbrahim dayının. Aynı zamanda gelenlere battaniye kiralıyor. Bir gecelik battaniyeye sarılmanın bedeli 2 Euro. “Parası olandan alıyorum, olmayandan almıyorum. Kimseye yük olmamak içine çalışmak zorundayım” diye özetliyor yaptığı işi.
Gidecek bir evi yok İbrahim dayının da. 28 aydır sığınma ofisinin önünde yatıp kalkıyor. Sıra bekleyen ailelerin “perişan olduğunu” anlatıyor. Üç-dört ayda içeri girip işlemini yapamayan mağdurların olduğunu söylüyor.
Türkiye’den gelenlere kota uygulaması olduğu bilgisini veriyor İbrahim dayı. Sadece Çarşamba günleri en fazla 20 kişinin işlemlerine başlayabildiğini, bazı haftalar bu sayının çok altında başvuru alındığını söylüyor. Bu Salı gecesi Türkiyelilerin gruptaki çoğunluğu oluşturması da bu yüzden.
Atina Hükümeti’nin Kasım ayında açıkladığı rakamlara göre 74 bin sığınmacının bulunduğu Yunanistan’da sadece Ocak ve Ekim ayları arasında sığınmacı olarak kayıtlara giren Türkiyeli sayısı 3 bin 807. Bu rakam hesaba katıldığında haftada tek bir gün 20 kişinin işlemlerinin yapılması, başvuru sırasını zorlaştıran temel etken.
“Yunanistan’da gelecek yok” diye anlatmaya başlıyor İbrahim Yılmaztekin:
“Dil bilmediğim için kaynak ustalığı mesleğimi yapamıyorum. Maddi imkânım olsa Norveç, Almanya gibi gelişmiş ülkelere gidip insan gibi yaşamak isterim. Ama bunun için 8-10 bin avroya ihtiyaç var. Ben bu parayı nereden bulabilirim? Böyle bir şansım yok.”
Üç yıl önce Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan İbrahim dayı, yaşlı anne ve babasını geride bıraktığını anlatıyor. Memleketinin kaburga dolmasını özlediğini söyledikten sonra kestirmeden şöyle ifade ediyor duygularını:
“Diyarbakır’ın her şeyini özledim.”
İltica sırasının çilesini çeken sadece Türkiyeli sığınmacılar değil. Eşi ve iki, yedi ve sekiz yaşlarındaki çocuklarıyla Irak’ın Basra kentinden buraya gelen Esad da gece saat 02.00’den bu yana sırada bekleyerek, Atina’da yasal olmaya çabalıyor.
Ege Denizi’ni aştıktan sonra Sisam Adası’nda dört ay ailesiyle birlikte bir kampta kalmaya zorlanmış Esad. Anakaraya çıkış izni veren kâğıtları aldıktan sonra Katechaki’nin yolunu tutmuşlar ama 10 gecedir sabahlamalarına rağmen başvuru işlemlerini yapmayı başaramamışlar.
Kızları Rahaf ve Melek’in, diğer yandan bebek arabası içinde her şeyden habersiz uyuyan iki yaşındaki oğlunun bu soğukta beklemek zorunda kalmasına içerlediğini anlatıyor. “Sabah kapılar açılsa bile görevliler sürekli bir sonraki güne erteliyor. Polisin sığınmacılara tavrı da hiç hoş değil” diyor Esad.
Hava aydınlanmaya başladıkça iltica ofisinin önündeki kuyruk da kaldırım boyunca uzayıp gidiyor. Saatler sabah 07.00’yi gösterdiğinde kapı önünde hareketlilik var. Ancak görevliler 15 dakika gecikmeli olarak kapıda görünüyor.
Önceki günlerde “Yarın gel” denilenler de orada, bir umut içeri alınma kavgası veriyorlar. Geceyi orada geçirenlerse sıralarını kaptırmamak için adeta savunma savaşı veriyor.
Binanın dış kapısından içeri girmek işleminizi yaptırabileceğiniz anlamına gelmiyor. Akşam saat 19.00’da sıraya girdiğini ve içeride öğlen 12.00’a kadar işlem sırası beklediğini öğrendiğimiz 29 yaşındaki Denizlili Ahmet, çocuklu ailelere öncelik verildiği için “Sizi ararız” diyerek geri döndürülmüş.
Daha önce iki kez Selanik’te, dört Çarşamba da Atina’da sığınma başvurusu yapmaya çalışan Türkiyeli sığınmacı umudunu tamamen yitirdiğini ifade ediyor:
“Ne ülkeden gitmemize izin veriyorlar, ne de kalmamız
COMMENTS