Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Türkiye ile sınır sorunları yaşayan Yunanistan bu iki deniz bölgesini Avrupa Birliği’nin dış sınırları olarak ilan edilecek
Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Türkiye ile sınır sorunları yaşayan Yunanistan bu iki deniz bölgesini Avrupa Birliği’nin dış sınırları olarak ilan edilecek bir stratejik çözüm arayışına girdi.
Kathimerini gazetesinde yer alan Vasilis Nedos imzalı analizde, Yunanistan’ın AB Antlaşması’nın 42. maddesinin 7. paragrafını aktif hale getirmenin yollarını aradığı kaydediliyor. Her ne kadar bu yeni bir fikir olmasa da, Atina’nın hedefinde Brüksel’in “Yunanistan’ın sınırlarının AB’nin de dış sınırları olduğu” tezini daha net bir şekilde benimsemesi ve bu çerçevede bu sınırları korumak zorunda olduğu tezini yerleştirmek var.
AB Antlaşması’nın 42. maddesinin 7. paragrafında ise “yardım isteyen AB ülkesine 26 üye devletin yardım ve katkıda bulunması” öngörülüyor.
Anlaşmada ayrıca açık ve net bir şekilde bu “karşılıklı” yardımın, NATO’nun yerini almadığının da altı çiziliyor.
Yunan Kathimeri’de yer verilen analizde Atina’nın NATO’nun kolektif savunma ve Avrupa’nın güvenliği alanlarında oynadığı rolü itibarsızlaştırmayı değil, başta Türkiye olmak üzere bölgedeki güçlere karşı Yunanistan’ın elindeki araçları genişletmeyi hedeflediği belirtiliyor.
NATO üyesi olan Türkiye’nin AB üyesi olmadığı hatırlatılırken, Atina’nın mantığının altında da bu realite yatıyor.
Öte yandan bu girişimin, Yunanistan’ın ilişkilerini yoğunlaştırdığı ABD ile arasındaki ilişkilerle de çakışmıyor. Aksine, iki ülke arasındaki ilişkilerin hiç olmadığı kadar sıkı olduğu ve 13 Aralık’ta Washington’da bu durumun bir kez daha tasdik edilmesi bekleniyor. ABD’nin siyasi şemsiyesi altında Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail arasında Doğu Akdeniz’de savunma, güvenlik ve enerji alanlarında işbirliğini güçlendirmek amacıyla hayata geçirilecek oluşumla ilgili süreç de devam ediyor.
Makalede, Yunanistan ile ABD arasındaki diyaloğun Washington ile Ankara arasındaki sorunlu bir dönemde yapılacağının da göz ardı edilmemesi kaydediliyor.
Atina açısından bu dönemde Ankara ile yakınlaşma oldukça zor görünüyor. Bu durum zaten Dışişleri Bakan Yardımcısı Yorgos Katrungalos’un açıklamalarına da yansımıştı. Katrungalos açıklamalarında “iki ülke arasındaki diplomatik düzeydeki istikşafi temasların yeniden başlamadığını” belirterek bu durumun sorumlusunun Türkiye olduğunu iddia etmişti.
Her ne kadar Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras ile Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan arasında İstanbul’da Ocak ayında bir görüşme ayarlanması yönündeki çabalar devam etse de, Atina’da Türkiye ile yakınlaşma meselesinde iyimserlik hakim değil.
Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Ege, Kıbrıs ve Akdeniz ile ilgili yapılan ve Atina’nın “tahrik edici olarak algıladığına” dair Yunan basınına sızan haberler Yunan hükümetinin sıkıntısını yansıtıyor. Hatta bu gelişmenin, Atina’yı Moskova ile ilişkilerini daha hızlı bir şekilde normalleştirmeye sevk ettiği değerlendirmeleri de yapılıyor.
Gazetede tecrübeli gözlemcilerin ise Türkiye’nin maksimalist söyleminin, Ankara’nın tutumunu sertleştiğini gösteren özelliklere sahip olduğunu söylediği aktarılırken, bunlardan ilkinin “casus belli”nin Girit adasının tamamına genişletilmesiyle ilgili olduğu ve ikincisinin ise, egemen bir devlet olan Kıbrıs’ın kendi özerk kıta sahanlığına sahip olmamasıyla ilgili olduğu yazıldı.
Haber analizde “Esasında bu yönde bir tez, Japonya, İzlanda, İrlanda, Britanya ve Küba gibi devletlerin kıta sahanlığına sahip olmadığı anlamına gelir ki, bu gerçekte olmayan ve Deniz Hukuku çerçevesinde uygulanması mümkün olmayan bir durumdur” yorumunda bulunuldu.